İnsanlığın içinde yaşadığı çağlar genellikle en çok kullanılan/tüketilen kaynak ile anılır (Taş Çağı, Bronz Çağı, Demir Çağı gibi) İçinde bulunduğumuz çağın adı ise Enformasyon Çağı. Çünkü üretimde bilginin önemi en üst düzeyde. Gittikçe artan büyüklükte bilgiyi en hızlı şekilde işleyen, birbiri ile iletişim kurabilen sistemler modern dünya ekonomisinin ve düzeninin temel yapı taşlarını oluşturuyor.

Kitle iletişim araçları ve sosyal medya sayesinde daha fazla (neredeyse sınırsız) bilgiye erişebilmek mümkün ama bu  bilgilerin bazıları yanlış bazıları da yalan. 2000’li yılların gelişen teknolojisi ve çeşitlenen araçları ile yalan ve yanlış haberlerin yayılması, çok geniş kitlelere ulaşması hızlandı ve önemli bir problem haline geldi. Kovid 19 pandemisi yanlış ve yalan haberlerin neredeyse rekor düzeyde artmasına yol açtı. Çarpıtılmış bilgilerin hızla yayılmasının toplumları aynı hızda istikrarsızlığa sürükleme riski de çok fazla.

Dezenformasyonla mücadele yasaları otoriter yönetimlerin sürmesi için önemli bir araç

Dünyadaki otoriter yönetimler dezenformasyon gerçeğini muhalefeti bastırmak için Allah tarafından sunulmuş bir lütuf gibi görmekteler. Bu nedenle yanıltıcı bilgi ile mücadele için alınan tedbirler asıl amacından çok uzak. Pek çok ülkede yalan ve yanlış haberle mücadele sansür uygulamasına ya da eylemin ağırlığı ile orantısız suçlamalara dönüşmüş durumda.

Pandeminin başladığı Çin Halk Cumhuriyeti’nde, Kovid-19 hastalığının fark edildiği ve bunun ciddi bir salgına dönüşebileceğinin anlaşıldığı Aralık 2019 ayından sonraki birkaç ay içinde bu konuda bilgi paylaşan, haber yapan binlerce kişi hakkında soruşturma açıldı. Internet kullanımı üzerinde büyük bir baskı kuruldu. Pandemi dünyaya yayılıp, ülkeleri yoğun şekilde etkilemeye başlayınca da halk sağlığı bahane edilerek Kamboçya, Bahreyn, Kuveyt, Umman, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Nikaragua, Nijer, Filipinler’de eleştiri mahiyetindeki haber ve değerlendirmeler “yalan haber yaymak”olarak nitelendirilerek ifade özgürlüğü baskı altına alındı.

Rusya da pandemi başlar başlamaz acil durumlarda yalan haber yaymaya ve kamuoyunu yanıltmaya verilen adli ve idari cezaların kapsamını genişleten iki düzenlemeyi kanunlaştırdı. Bu kanunlarda neyin acil durum neyin yalan haber yayma olduğu konusunda somut ifadelerin bulunmaması, yargının ve idari makamların bu suçlarla ilgili çok geniş yorumlar yapabilmesine ve kötüye kullanabilmesine zemin hazırladı. Ukrayna’nın işgali ise bu alanda yeni bir dalganın oluşmasına yol açtı. İşgalin başlaması ile birlikte, Rusya’nın askeri operasyonları ile ilgili olarak kamu kaynaklarından başka haber kaynaklarının kullanılması yasaklandı. Ayrıca, bu operasyonlarla ilgili haberlerde saldırı, işgal ve savaş sözcüklerinin kullanılması halinde bunların yalan haber kapsamına alınacağı ve cezalandırılacağı ilan edildi.

AKP iktidarı da dünyadaki bu dalgadan etkilendi. 7253 sayılı “İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” 31.07.2020 tarih ve 31202 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. İktidar bununla da yetinmedi. 2023 seçimlerine bir yıl kala bu alanda yeni bir hamle ile ortaya çıktı.

Türkiye’de seçimler yaklaşırken oyunun kuralları değiştiriliyor.

Türkiye’nin yönetim yapısı 2018 yılında önemli bir değişiklik geçirdi. Söz konusu değişiklik ile birlikte ülke yönetimi eğitimi, dünya görüşü, görgüsü, etik anlayışı son derece sınırlı bir grup ve bunların atadığı liyakatsiz kadroların eline geçti. Bu durum, Türkiye’de yaklaşık on yıl önce başlayan, başta ekonomi olmak üzere pek çok alanda devam eden kötüleşmeyi hızlandırdı. Hiç şüphesiz, bu kötüleşmede pandeminin ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin de ciddi ölçüde olumsuz etkisi oldu.

İktidarın çok kısıtlı beceri ve yetkinlikleri ile ülkedeki şartları iyileştirebilmesi neredeyse imkânsız. Bu durumda etik kaygıları da çok zayıf olan iktidar, Haziran 2023 Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Seçimlerinde başarılı olabilmek için oyunun kurallarını değiştirmeye yöneldi. Bu yönde ilk hamlesini geçtiğimiz Nisan ayında tamamladı. Cumhur İttifakının oyları ile seçim kanunu değişti.

Bugünlerde ise Türkiye’de “Dezenformasyon Yasası” konuşuluyor.

Cumhur İttifakı oyunun kurallarında ikinci değişikliği yaparak en geç bir sene içinde yapılacak seçime doğru avantaj sağlamak istiyor. İktidar seçim kampanyalarında özellikle ekonomik başarısızlıklarına izahat getirmekte çok zorlanacak. Muhalefet ise ortaya çıkan bu kötü manzarayı kıyasıya eleştirmek isteyecek. Kampanya boyunca iktidarın veya muhalefetin aleyhinde ve lehinde görüşler medyada sosyal medyada yoğun bir şekilde tartışılacak. İktidar parlak bir dönem geçirmediği, aynı zamanda devlet aygıtını kullanarak sürekli olarak eleştiri ve tenkitleri bastırmaya çalıştığı için bu yasa hazırlığı muhalefette büyük endişe yaratıyor. Çünkü neyin gerçek neyin yalan olduğuna karar verecek olan merciler bağımsız değil, iktidarın kontrolünde. Bu nedenle fikir özgürlüğü üzerine yeni baskılar geleceği tahmin ediliyor.

Muhalefetin seçim kampanyaları ve seçim güvenliği çok olumsuz etkilenebilir.

İktidar medyanın büyük bir kısmını kontrol altında tutuyor. Devletin resmi yayın organları TRT ve Anadolu Ajansı’nın neredeyse tamamen iktidara çalıştığı açık bir gerçek. İktidarın sosyal medyada etkili olmak için oluşturduğu trol ordularından söz ediliyor. Dahası iktidar bu imkanlarını gerçekleri saptırmak amacıyla da kullanabiliyor. Ayrıca, yargı makamları ve idari makamlar aracılığı ile muhalefet yanlısı medya kuruluşları ve sosyal medya hesapları üzerinde büyük bir baskı oluşturulmuş durumda. İçinde önemli haber sitelerinin ve hatta Wikipedia’nın da bulunduğu binlerce web sitesine, url adresine, sosyal medya hesabına ve paylaşımlarına erişim engellendi. Hapis cezaları getiren yeni bir yasak dalgası bu baskıları daha da ağırlaştıracak. Seçim kampanyalarında muhalefet partileri çeşitli iddia ve görüşleri dile getirecekler. Bu iddia ve görüşlerin medyada ve sosyal medyada paylaşılması paylaşanlara yönelik ciddi suçlamaların, kısıtlamaların ve yasakların ortaya çıkmasına neden olabilir. Böyle bir durum muhalefetin kampanya mesajlarını halka ulaştırmasını zorlaştıracak. Bu da zaten son derece elverişsiz koşullarda kampanya yürüten muhalefetin devlet imkanları da dahil her türlü imkândan yararlanarak kampanyalarını sürdüren iktidar karşısında daha da dezavantajlı duruma düşmesine yol açabilir. Yaratılabilecek atmosfer seçim gecesini de etkileyebilir. Muhalefet, seçim sonuçlarının öğrenilmesi, paylaşılması, yorumlanması ile ilgili olarak ciddi baskılar altında kalabilir ve bir oldu bitti ile mağlup ilan edilebilir.

Muhalefet ve basın meslek örgütleri yasanın geçmemesi için çalışmalı, gerekirse Anayasa mahkemesine gitmeli, hem kampanya süreci hem de seçim gecesi için şimdiden ek tedbirleri almalı. Aksi takdirde, Türkiye gerçeklerin yalana yalanların da gerçeğe dönüşebileceği bir ülke haline gelebilir.