Günlerdir tartışılıyor. Akşener masadan neden kalktı? Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim. Masadan kalktı çünkü Akşener’in temsil ettiği devlet aklı (sermayesinden-kontrgerillasına) 70 yıldır  sahibi olarak gördükleri iktidar aygıtının ellerinden kayıp gitmekte olduğunu farkettiler. Uzun yıllar sonra sosyal demokratından sosyalistine solun her renginin söz sahibi olabileceği bir iktidar alternatifinin ufukta görünmesi bile ayarlarını bozmaya yetti. Ve “masada” Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiğini düşündükleri  toplumdaki değişim isteğini geçersiz kılmak adına Akşener masadan kalktı. Ancak tam olarak hesap edemedikleri şey toplumdaki değişim isteğinin artık önlenemez düzeyde olduğuydu. 12 MART döneminin faşist generalleri benzer bir durumu “toplumsal gelişme ekonomik gelişmeyi aştı” diyerek özetlemişlerdi. Bugün de benzer bir dönem yaşanıyor. Toplumdaki değişim ve ilerleme isteği siyasi yapıların çok önünde. Ancak özcü ve tarih dışı bir anlayışla sürekli tekrar edilen Türkiye’de sağ yüzde 70’tir yanlış yargısına güvenerek masadan kalkan Akşener ve avanesi durumun böyle olmadığını görünce tekrar masaya dönmenin yollarını aramaya başladılar çünkü aksi takdirde tamamen oyun dışı kalacaklarını farkettiler. 

Toplum üzerindeki ikna gücünü çoktan yitirmiş olan tek adam rejimi 6 Şubat depremiyle birlikte tamamen enkaz altında kaldı. AKP iktidarının alternatifi olarak görülen “altılı masada” sermayenin her rengi temsil ediliyor kuşkusuz. Ve masanın emekçiler lehine bir gelecek potansiyeli de taşımadığı aşikar. Ancak masadaki her aktörü de aynı kefeye koyma ihtimali elbette yok. Türkiye gibi birçok toplumsal fay hattına sahip bir ülkede laiklik, Kürt sorunu, Alevilik, gelir dağılımı gibi temel sorun alanlarında toplumsal bilinç ve beklenti siyasi aktörlerin pozisyonlarının çok ötesine geçmiş durumda. Bu yüzden toplumsal rüzgar yukarıda saydığımız 70 yıllık statükocu devlet aklını temsil eden Akşener’in değil yakın zamana kadar liderlik kumaşı olmadığı söylenen Kılıçdaroğlu’nun arkasından esmiş ve kazanamayacak aday pozisyonundan tartışılmayacak aday pozisyonuna taşımıştır. Burada elbette Kılıçdaroğlu’nun taktik hamlelerinin payı vardır ancak Kılıçdaroğlu’na o hamleleri yapacak zemini kazandıranın da toplumdaki değişim isteği olduğu çok açıktır. Tip başta olmak üzere sosyalist partilere ilginin artması, tüm kriminalize etme çabalarına rağmen HDP’nin yükselişinin engellenememesi özellikle kadınlar ve gençler arasında arkaik fikirlerin ve inançların zemin bulamaması devleti 70 yıldır yöneten gerici yapının paniklemesine yol açan temel nedenlerdir. Son bir haftadır düştükleri gülünç vaziyetlerin nedeni hiç de beklemedikleri bir anda iktidarın ellerinden kayıp gittiğini görmeleridir. Örgütleri, Sendikaları dağıtılmış özellikle son 10 yıldır inanılmaz baskı politikalarıyla yönetilmiş bir toplumdan böyle bir refleks beklemedikleri için de hazırlıksız yakalanmışlar bir “b planı” bile hazırlamaya tenezzül etmedikleri için tv ekranından Cumhurbaşkanı adayı aramaya çıkmışlar onu da ellerine yüzlerine bulaştırınca son çare en iyi bildikleri şey olan provakasyonlara sarılıp Bursaspor-Amedspor tribününden tüm toplumu tehdit etmişlerdir. 

Bütün pesimist yaklaşımlara rağmen ben tam tersi bir umut şafağında olduğumuzu düşünüyorum. Ancak tam da böyle dönemler her türlü gelişmeye gebedir ve yüzyılların deneyimiyle sabittir ki Osmanlı’da oyun bitmez. Devletin sahibi olduğu özgüveniyle masadan kalkan Akşener toplumsal desteğin sahibi olmadığını görünce masaya tekrar oturmanın yollarını arıyordu bu satırlar yazıldığında. Kuralını koyamadığı bir oyunu oynamaya niyeti yoktu ama kuralların yeniden yazıldığı bir dönemde olduğunu farkeden devlet aklının bunun dışında kalma tercihi olamazdı elbette. Sınıflar mücadelesinin bir alanı olan politik mücadele sahnesinde taşlar yerinden oynamış vaziyette. Örgütsel olarak olmasa da toplumsal destek olarak sol güçler belki de hiç olmadığı kadar güçlü durumdalar. Bu toplumsal desteğin örgütlü güce dönüşmesi durumunda Türkiye’nin önünde çok farklı bir 2.yüzyıl duruyor. Sol düşüncenin olmadığı bir Türkiye’nin neye dönüştüğünü ilk yüz yılda yaşayarak gördük. İkinci yüz yılda başka bir Türkiye’yi kurmak fırsatı önümüzde duruyor. Bu mücadeleye öncülük edecek güçler Emek ve Özgürlük İttifakı başta olmak üzere bu ülkenin devrimcileri ve sosyalistleri. İlk yüz yılda kaçırılan fırsat umarım bu sefer kaçırılmaz.