Size de anlattım mı, hatırlamıyorum. Çeşitli vesilelerle birkaç yerde anlattığım için olsa gerek… Doğrusunu söylemek gerekirse İZ’deki yazılarımı topladığım klasöre de bakmaya üşeniyorum. Zaten böyle işlere hep üşenirim ben. Geçenlerde bir tanıdık bugüne değin kaç kitabımın yayımlandığımı sordu. Saymadım, dedim. O üşenmemiş saymış: 163 mü ne, öyle bir şey söyledi. Öyledir, dedim, sayaca bağlamadığım için belki.

Neyse geleli o anıma: 1973, biliyorsunuz, cumhuriyetimizin ilanının 50’nci yılıydı. Lisedeydim. Edebiyat öğretmenimiz, adını anmak istemiyorum, cumhuriyetin 50’nci yılı nedeniyle birer duygulanım kompozisyonu yazmamızı istedi. Şimdi sınıftaki herkes yere göğe sığdıramama hamasetine boğulur, dedim içimden, iyisi mi ben tersinden bir şeyler yazayım. Geçen elli yıla karşın yurdumuzda hâlâ bölgeler arası eşitsizlikler olduğunu, hâlâ elektrik-su götürülmemiş köylerin bulunduğunu, binlerce çocuğun yatağa aç girdiklerini filan yazdım. 

Vay sen misin bunları yazan! Kendini edebiyat öğretmeni sanan beyefendi beni okul disiplin kuruluna şikâyet etmiş. Günler geceler boyu süren ifade almalar, ilçe savcılığına giderek ifade vermeler filan derken yazdıklarım il disiplin kuruluna, o da yetmemiş bakanlık disiplin kuruluna gönderilmiş. Orada da bir karara varılamayınca çözümü Gazi Eğitim Enstitüsü’nden üç akademisyene verip görüş sormuşlar. Derken efendim hocalar, yahu bu çocuk tam da istediğimiz gibi özgür kafalı biri, yazdıklarında suç unsuru yok, demişler. Böylece bendeniz okuldan atılmaktan ve -belki de- içeri girmekten kurtuldum. 

İşe bakın ki gel zaman git zaman, cumhuriyetin 75. yılında Ben Mustafa Kemal adlı kitabımla T.C. Kültür Bakanlığı 75. Yıl Çocuk Romanı Başarı Ödülü’nü aldım. Doğrusu, gerçekten edebiyat öğretmeni olup olmadığını hâlâ anlayamadığım, dahası ihtimal bile vermediğim o beyefendinin ben Kültür Bakanı’nın elinden ödülü alırken orada olmasını isterdim. Çünkü o beyefendi beni kralcı ya da padişahçı olmakla suçlamıştı. 75. Yıl Ödül Töreninde olamadı, umarım yaşıyordur ve 100’üncü yıl için yaptıklarımdan mutlu olur. 

1998, aynı zamanda İsrail devletinin kuruluşunun 50’nci yılıydı. İsrail’de herkes yetenekleriyle kutlamalara hazırlanırken nispeten yoksul biri düşünüp taşınmış, ben ne yapabilirim, diye. Sonunda büyük bir kireç taşı alıp söndürmüş ve evinin sokağa bakan bahçe duvarını badana ile bembeyaz yapmış. Ne yaptığını soran komşusuna, n’apayım, ellinci yıla benim de armağanım bu olsun, demiş. Bundan çok etkilenen komşusu da aynını yapmış. Derken öteki, bir diğeri filan, o köy bembeyaz, tertemiz olmuş. Ben bunu bir gazetenin kenarında köşesinde kalmış bir haberinden öğrenmiştim. Madem sevgi emektir, adam doğrusunu yapmış, dedim. O İsrail yurttaşından aldığım esinle ben de adını yukarıda verdiğim kitabı yazdım. Kitap şu anda 40. basıma ulaştı. 

Bütün görmezden gelmelere, karalamalara karşın hem de!