Şiddetin egemenliğine her geçen gün daha fazla yaklaşıyoruz. Dağdaki terörist, tarlalara mayın döşeyen peşmerge, kendini patlatan canlı bomba, elinde silahla, kalaşnikofla saldıran cani, milletin Gazi Meclisi'nde öfkeyle elini kaldırıp vurabilen, tekmeleyebilen vekil... Hepsi aynı zihniyetin ürünü... Bu zihniyetin nasıl oluştuğunu kendi içime yaptığım yolculuk sayesinde anlayabiliyorum. Öyle ki nasıl bir sevgisizlik, yalnızlık, nefrete maruz kalmış ki bu insanlar zihinlerindeki öfke vurmaya, yok etmeye, öldürmeye varabiliyor. Şiddetin kaynağını anlamak zor... Şiddetin çıkış nedeninin hiçbir haklı sebebi olamaz. Bu yüzdendir ki şiddet uygulayan insana ceza uygulanır, bu insanları rehabilite etmenin yolu aranmalıdır.

Şiddetin böylesine hızla yükselmesine ve egemenliği elde etmesine gelince çok geriye gitmeye gerek yok.

Şiddete maruz kalan insanlar vardı bu ülkede. Rehabilite olması imkansız zihinler dehşet saçarak iktidarı ele almak için mücadele etti. İktidarı mağduriyet söylemiyle elde eden iktidardan, insanca düşünüldüğünde beklenen gördüğü ötekileştirmeyi aynen uygulamaması. Her ne çoğunlukta olursa olsun destekçileri, bir tek can varsa bile onun gibi düşünmeyen, davranmayan ya da yaşamayan kıymetlidir. Asla unutmamalı ki iktidar hizmet, üretim ve yaşamı daha iyiye herkes için götürmek için bir yerde toplanır. Temsili demokrasi içinde seçimle göreve gelenlerin görevi, kendi çıkarlarını en fazlaya yükseltmek değil, o coğrafyada yaşayan herkesi gözetmektir, bunun için bir sistem gereklidir ancak bu sistem yetkilerin bir yerde toplanmasıyla değil, güçlü bir bürokrasiyle; nesnel bakabilen hukuka bağlı yöneticilerle olur. Hukuk ve kurallar insanlar arasındaki adaleti, eşitliği, sağlar.

Şiddete maruz kaldığını ifade ederek gelenlerce şiddetin egemenliğine doğru ilerliyoruz. Biliyorum ki memleket dayanışma, ortak mücadele üzerine kurulmuştur. Topluluğu evet/hayır çıkmazında ortadan ikiye ayırma planı tarihte çokça karşılaştığımız bir olaydır. Bunun yaşanması gerekiyorsa, yaşanır. Burada en dikkat edilecek durum kim ne düşünüyorsa özgürce ifade edebilecek mi? Evet ya da hayır demek bir suç ya da terörizm malzemesi olacak mı? Hatalı olanlar, bu olasılıkları bile bile bu çatırdamaya kucak açan iktidar sahipleridir.

Fiili olarak son iki yıldır Saray'da toplanan tüm yetkiler, resmî olarak 'Egemenlik kayıtsız şartsız Cumhurbaşkanı'nındır.' olacak. Bundan sonra vatandaş olarak işimiz azalıyor, bir tek insanı seçeceğiz. O bütün her şeyi seksen milyon kişi adına yapacak. Seçeceğimiz tek kişi çevresine kimleri toplarsa, ekibini nasıl oluşturursa onlar yönetimi biatla gerçekleştirecek, o ekiptekiler çevrelerine kendi kişiye bağlı sistemlerine biat edenleri toplayacaklar. Düşünen, sorgulayan, bilim üreten insanlara gerek kalmayacak.

2002'de kendini mağdur dindarlar olarak tanımlayanların desteğiyle, hemen arkasından ilk olarak CHP'nin Siirt seçimlerinin yenilenmesi desteğiyle, 2007'de MHP'nin Abdullah Gül'ün seçilmesi için 367'nin sağlanması desteği, 2011’de kendilerini sosyalist olarak tanımlayanların Anayasa değişikliğindeki 'yetmez ama evet' desteğiyle, şimdi 2017'de de milliyetçileri birbirine kırdırarak alınmaya çalışılan destekle planlar işletiliyor. Her adımda bir önceki süreçte destekleyen toplulukla işi bittiğinde ötekileştirilen bir kitle var. Kişisel beka umutlarıyla biada boyun eğen insanların sonu yakın zamandaki örneklerle mevcuttur. Kontrol tam anlamıyla elde edilene kadar birlikte yürüme, ihtiyaç bitince defetme yöntemi şiddet egemenliğimi kurmanın en temel aracı olmuş. Saraya biat etmeyenlerden başlayacak ötekileştirme ve şiddet korkuyu yükseltiyor, şiddeti yükseltiyor.

İnce hesaplarla yürüyen bu sistem halkın huzuruna geliyor. Hiç şüphe yok ki her iki durumda da milletin egemenliğine kasteden bir kimse yanıtını bugün ya da yarın alacaktır, tarih böyle diyor.