İktidarın bakanları, rektörleri, diyanetçileri yıllardır söylüyor. Öğrenim görenler dinden uzaklaşıyor, okumasalar ülke için daha iyi gibi söylemlere aydınlar tepki gösteriyor. Aydınlar, eğitimden, iş bulmaya, şirket yönetimlerine dek her alanda herkes için fırsat eşitliği istiyor,

Tanık olduğum olaylardan birisi, kız çocuğunu okula yollama, evde yetiştir, milli eğitimden geldikleri zaman cezanı verirsin, yine yollamazsın… Anlatmaya çalıştığım şu, “haydi çocuklar okula” diyoruz ama aile çocuğunu okula yollamazsa sadece para cezası ödüyor o kadar.

Peki, bunun sonucu nedir? Ailenin evde kalmaya mahkûm ettiği çocuklar, kendilerini eğitenlerin kölesi haline geliyor. Çocukların istismar edilmesi hiçbir yere sızmıyor. Özel eğitim görenler yeraltında bazı tarikatlar için militan gibi yetiştiriliyor, kız çocukları da “şununla evleneceksin” talimatı alıncaya dek dört duvar arasında yaşamını sürdürüyor.

Olağan koşullarda, halkın çoğunluğunun bundan haberi yok. Bu olguyu kendilerine anlattığınız zaman bunu bir sorun olarak da görmüyorlar. Gel gelelim, damlaya damlaya bu yaklaşımlar güçlü bir akım yarattı AKP iktidar oldu. Muhafazakâr partiler de bu kanala yönlendirildi ve 20 yıllık bir iktidar süreci yaşandı.

Bilgiden çok, sadakat ve itaat temelli yönetici atamaları ile ne siyasette, ne de ekonomide bir gelişme sağladık. Halkın refahı artacağına yoksulluk denizine düştü. Eğitimin yozlaştırılması ve bilimden çok itaate davet eden söylemlerle halkın bir kısmında çaresizlik içinde itaat kültürü yerleşti.

Yandaş medya da bunu körüklemekten herhalde gurur duyuyordur.

Anlattığım ortamı anlatan en güzel örneklerden birisi ATV’de Kenan İmirzalıoğlu’nun sunduğu “Kim milyoner olmak ister” yarışmasıdır. Program, hazırlanan sorulara ekran karşısında verdiğimiz yanıtlarla aile içinde bir bilgi dağarcığını ölçme ve genişletme olanağını da sunuyor. Kuşkusuz izleyicinin ekran karşısındaki rahatlığı, bir stüdyoda onlarca kişinin varlığı içinde spotlar altındaki yarışmacıda olmayabiliyor ve bilindik soruları yanıtlamakta zorlanıyorlar. Zaman zaman bazı yarışmacıların içine düştüğü durumlar bazen komik, bazen üzücü olabiliyor.

Geçen akşam, yarışmada sorulan soru şuydu; Türkiye’nin başkenti hangisidir?

Seçenekler de, İstanbul, Ankara, Erzurum ve Sivas’tı.

Yarışmacı önce seyirci jokeri kullandı. Seyirciler şu yanıtı verdi: İstanbul yüzde 16, Ankara yüzde 40, Erzurum yüzde 28 ve Sivas yüzde 16.

Yarışmacı ikilemde kaldı, bir de yarı yarıya jokeri kullandı; ortada İstanbul ve Ankara seçenekleri kaldı. Yarışmacı, hem de bir tıp öğrencisi, “Seyirciye güveniyorum” diyerek Ankara dedi.

Kenan İmirzalıoğlu, dayanamadı, parmağını sallayarak, "13 Ekim 1923'ten beri Türkiye'nin başkenti hiç değişmedi, hiç tartışılmadı. Sana söylüyorum seyircilerimiz de anlasın. Seyircinin de yalnızca yüzde 40'ı Ankara cevabını verdi. Buna çok şaşırdım” dedi.

Şimdi bu duruma, güler misiniz, ağlar mısınız?

Yarışmacı heyecanlandı diyelim. Oradaki izleyiciler, yarışmada sıra bekleyenlerin de olduğu bir grup ve hepsi ansiklopedik bilgileri yalayıp yutmuş kişiler. Ve onların yüzde 60’ı Türkiye’nin başkentinin Ankara olduğunun farkında değil.

İmirzalıoğlu, “İyi ki hangi ülke diye sormadık” diyerek tepkisini dile getirdi. Şimdi yandaş medya, Kenan İmirzalıoğlu’nun parmak sallamasına takılarak halkımıza hakaret etti diyerek sunuculuktan alınmasını isteyebilirler. Buna şaşırmam, zira ‘Keşke Yunan kazansaydı’ diyenleri hastane yatağında ziyaret eden ve cenazesinde kendine ön safta yer bulmaya çalışan büyüklerimizi gördük.

Yoksulluk ve cehalet içine itilen insanların köle olmadığı umarım yakında anlaşılacak.