Yedi adım gidilir, sekizincide düşülür! Evet, takma akılla yedi adım bile gitseniz, sekizincide düşmeniz mukadder. Çünkü bütün takma akıllar yaşamasızdır. Kendilerini çok çabuk tüketirler. Aklı ve mantığı hayatın bizzat kendisinden almamışsanız gidebileceğiniz menzil, boyunuzu geçmez. Bir Çin atasözünün söylediği gibi, “Ne kadar yükseklere çıkarsanız çıkın, boyunuzun ölçüsü topuğunuzdan başlar”

Bu peşrevi neden yaptın, diye soracak olursanız, şundan: Hani şu “kişisel gelişim kitapları” var ya, o kitapların zırvalarına inananlar özellikle son zamanlarda hayli arttı da, ondan!

Doğrusu ben, o kitapları okuyarak kişisel gelişimini tamamlayarak başı göğe ermiş kimseleri görmedim, tanımadım. Ya da şöyle diyeyim: Karakteri oturmamış birinin o kitapları okuduktan sonra en azından ortalama bir bireye ya da bir bilgeye dönüştüğünü hiç mi hiç görmedim. 

Çünkü o kitap şekli verilmiş selüloz yığınlarının okurlarına verebileceği hiçbir şey yoktur. Hayatta karşılığı olmayan bir takım öğütlerin cafcaflı laflarla bir o yandan, bir bu yandan söylenmesi hiçbir şey değildir. İlle de bir şey olacaksa, zaman israfıdır. 

Aynısını şu malum ‘atölyeler’ için de söyleyebilirim. 

Kerametleri kendilerinden menkul bazı açıkgözlerin yok efendim “yazarlık atölyesi”, yok efendim “ileri yazarlık atölyesi” filan açıp yazmaya meraklı insanları söğüşlemeleri, bu sahteliğin bilinmesine karşın ısrar edilmesi, gerçekten de anlaşılır şey değildir.

Bu işi öyle bir yere taşıdılar ki, “yazar koçu” diye bir garabet bile peyda oldu! Neymiş, yazar koçuymuş! Ne yaparmış bu yazar koçu? Yazara yapması gerekenleri planlarmış. Diyelim, kafamda bir çocuk romanı yazmak var. Ama parasını ödediğim “koçum” bana, “Hayır, çocuk romanı yazma,” diyecek. “Ne yazayım Sayın Koç’um?” “Sen şimdi bir aşk romanı yaz. Piyasa buna uygun.” Sonra ben de oturup bir aşk romanı yazacağım. Eh, aşk romanı ya, içine biraz cinsellik, müstehcenlik filan da katarım, doğal olarak ahlakımızdan da sorumlu makamlarda oturanlar kitabımı yasaklarlar, böylece… 

Siz hiç şu malum atölyelere tıkır tıkır para sayıp takılan, ardından harika şiirlere, romanlara ya da öykülere imza atan birilerini tanıdınız mı? Ben tanımadım! Ama o atölyelerin birine/birkaçına takılıp iki bildiğini de unutan bazılarını bilirim. 

O “atölye” adı altındaki söğüş etkinliklerinde tam olarak ne yapıldığını gerçekten de merak ediyordum. Sordum, soruşturdum. Yani ödenen paralara ve harcanan zamana değen şeyler mi, diye. Birkaçı, hiç olmazsa o zamana değin okumayı düşünmediği bazı kitapları o sayede merak edip okuduğunu, bunun da kendisine yettiğini söyledi, o kadar. Eh, boşlukta menzil olmaz, demişler. Doğru.

Yedi adım bitti, geldik sekizinciye…