İzmir Yaşar üniversitesi nerede? Yaşar Üniversitesi'ne nasıl gidilir?
İzmir Yaşar üniversitesi nerede? Yaşar Üniversitesi'ne nasıl gidilir?
İçeriği Görüntüle

İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında "Barış, eşitlik, özgürlük ve adalet istiyoruz" sloganı ile miting düzenledi. Miting, Cumhuriyet meydanından Gündoğdu Meydanı'na yapılan yürüyüşle başladı. Binlerce vatandaş, “Katil ABD Ortadoğu’dan defol”, “Savaşa değil halka bütçe”, “Savaşa hayır, barış hemen şimdi” ve “Yaşasın halkların kardeşliği” sloganlarıyla yürüyüş gerçekleştirdi. Gündoğdu Meydanı'nda gerçekleştirilen mitinge İzmir Emek ve Demokrasi Güçlerinin yanı sıra Dem Parti, TİP, YSP ve ESP gibi siyasi partiler ve Halkların Demokratik Kongresi, Mor Dayanışma ile Özgür Üniversite Platformu gibi birçok STK da destek verdi. Mitingde Emek ve Demokrasi Güçleri ortak basın açıklamasını İzmir Barosu Başkanı Sefa Yılmaz ve DEM Parti İzmir Kadın Meclisi Sözcüsü Türkan Ağaçlı yaptı. Açıklama Aktivist Emine Bozdağ tarafından Kürtçe de okundu.

Savaşların ortak paydası kapitalist sömürü düzenidir

İkinci Dünya Savaşı sonrasını işaret eden İzmir Barosu Başkanı Yılmaz, barışın ‘temennide’ kaldığını belirterek, “Bugün daha iyi anlıyoruz ki barış, hiçbir sömürücü güce bırakılmayacak kadar kutsal ve hayati bir duruştur. İçinden geçtiğimiz barbarlık çağında bu gerçek, her zamankinden daha açık biçimde karşımızdadır. 1939’da Nazi Almanyası’nın Polonya’yı işgaliyle başlayan İkinci Dünya Savaşı, tarihin gördüğü en büyük trajedilerden biriydi. 60 milyondan fazla insan hayatını kaybetti, milyonlarcası göçe zorlandı, şehirler haritadan silindi. Savaşın ardından “bir daha asla” sözü milyonların dilinde yankılandı. Ancak geçen on yıllar, bu sözün sermaye düzeninde sadece bir temenni olarak kaldığını gösterdi. Bugün de tablo değişmiş değil. Ukrayna’da emperyalist blokların çıkar çatışmaları halkları ateşe sürüklüyor. Filistin’de İsrail işgali altında yaşam hakkı yok sayılıyor. Ortadoğu’dan Afrika’ya, Latin Amerika’ya kadar halklar savaşın, darbelerin ve açlığın pençesinde kıvranıyor. Bütün bu savaşların ortak paydası kapitalist sömürü düzenidir. Kapitalizm, eşitlik değil; savaş, yıkım ve sömürü üretir” dedi.

Savaş ve yoksulluk ‘kader’ değil, sermaye düzeninin bilinçli tercihi

Birleşmiş Milletler raporlarında dünyada her gün 20 binden fazla çocuk yoksulluk ve açlık nedeniyle hayatını kaybettiğini hatırlatan Yılmaz, şunları söyledi:

“Her yıl dünyada silahlanmaya trilyonlarca dolar ayrılıyor. Yalnızca birkaç günlük silahlanma harcaması, bu çocukların tümünü yaşatmaya yetebilir. Bu tablo, savaşın ve yoksulluğun ‘kader’ değil, sermaye düzeninin bilinçli tercihi olduğunu açıkça göstermektedir. 1 Eylül, yalnızca savaşın yıkıcı sonuçlarını hatırlama günü değildir. Aynı zamanda kapitalizmin yarattığı sömürü düzenine, emperyalist işgallere, militarizme ve her türlü baskı ile gericiliğe karşı ortak mücadele çağrısıdır. Barışa ulaşmanın ya da onu korumanın, yalnızca iyi niyetli dileklerle veya saf duygularla mümkün olmadığı, içinde yaşadığımız barbarlık çağında her gün yeniden kanıtlanmaktadır.”

Türkiye’de barış talebi bir seçenek değil, toplumsal varlığımızın hayati bir gereğidir

Kalıcı barış için kapitalist sömürü düzenini sona ermesi gerektiğinin altını çizen Yılmaz, Türkiye’de kalıcı barışın da gereklilik olduğunu belirterek şu ifadeleri kullandı:

Bugün açıkça görülmektedir ki, savaş üretmeyen bir kapitalizm mümkün değildir. Silah tekelleri devasa kârlarını savaşlardan sağlamaktadır. Emperyalist devletler enerji kaynakları ve pazarlar uğruna uluslararası hukuku ayaklar altına alarak halkların üzerine bombalar yağdırmaktadır. Bu tablo, savaşın yalnızca ‘dış politikadaki bir tercih’ değil, bizzat sermaye düzeninin devamlılığı için zorunlu bir mekanizma olduğunu kanıtlamaktadır. Filistin’de halk, önce bombalarla, sonra açlık ve susuzlukla katledilmektedir. Bu durum tesadüf değil, emperyalizmin ve kapitalist tekellerin çıkarlarının doğrudan sonucudur. Dolayısıyla barışın yolu, kapitalist sömürünün ve emperyalist işgallerin karşısında örgütlü ve ortak bir mücadele hattının kurulmasından geçmektedir. Gerçek barış, sömürünün sona ermesiyle, halkların eşitlik, özgürlük ve kardeşlik temelinde kendi geleceklerini kurmalarıyla mümkündür. Türkiye’de barış talebi yalnızca bir seçenek değil, toplumsal varlığımızın hayati bir gereğidir. Kürt meselesinde çözüm arayışı, toplumun tüm kesimlerinin katılımına açık, demokratik, şeffaf ve adil bir süreçle yürütülmelidir. Evrensel hakların tanınması, eşitlik ve özgürlük temelinde güvence altına alınan bir zemin oluşturur; ancak bu şekilde halklar birlikte, eşit ve özgür bir geleceği inşa edebilir.”

Barış, eşitliğin somut karşılığıdır

DEM Parti İzmir Kadın Meclisi Sözcüsü Ağaçlı ise barışın ‘mücadeleden’ bağımsız olmadığını ifade ederek, “Barış, sadece ‘savaşsızlık’ değildir. Barış, bir toplumu ayakta tutan adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin somut karşılığıdır. Barış, kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesinden ayrı düşünülemez. Çünkü savaşların en ağır yükünü taşıyanlar, çoğu zaman kadınlardır. Kadınların barış talebi, yalnızca hayatta kalma mücadelesi değildir; yaşamın her alanında eşit, özgür ve görünür olma iradesidir. Gerçek barış, ancak kadınların toplumsal yaşamın öznesi haline geldiği, karar mekanizmalarında yer aldığı, eşit yurttaşlıkla güçlendiği bir dünyada anlam bulur. Gençler, bugün geleceksizliğe, işsizliğe ve savaşın gölgesinde yaşamaya mahkûm edilmek isteniyor. Oysa gençlik, barışın en dinamik ve en yaratıcı gücüdür. Gençlerin yükselttiği itiraz, yalnızca bir öfke değil; aynı zamanda yeni bir dünyanın kurucu sesidir. Barış mücadelesinin en güçlü nefesi, gençliğin örgütlü enerjisinden ve değişim iradesinden doğar. Barış, yalnızca coğrafi sınırlarla veya politik anlaşmalarla sınırlı bir kavram değildir. Gerçek barış, kimliği, inancı veya yönelimi ne olursa olsun her bireyin eşit haklara sahip olduğu, önyargıların, ayrımcılığın ve baskının ortadan kaldırıldığı bir toplumda mümkün olur” diye konuştu.

Doğasız bir barış, barış değildir

Doğayla uyum mesajı da veren Ağaçlı, “Kapitalist düzen yalnızca savaşlarla değil, doğanın hoyratça talan edilmesiyle de insanlığa ölüm getiriyor. Enerji tekelleri, maden şirketleri ve büyük sermaye grupları kâr hırsıyla hem savaşların hem de ekolojik yıkımların kaynağıdır. Savaş alanlarında yakılan ormanlar, kirletilen nehirler, bombalanan topraklar; doğanın da insanla birlikte savaşın kurbanı olduğunu gösteriyor. Oysa barış, yalnızca silahların sustuğu bir an değil; doğayla uyumlu, sürdürülebilir, yaşamı ve tüm canlıları koruyan bir düzenin kurulmasıdır. İnsanlığın barış hakkı, doğanın yaşam hakkıyla iç içedir. Doğasız bir barış, barış değildir” ifadelerini kullandı.

Kalıcı hale getirinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz

Kalıcı barış sağlanan kadar 1 Eylül’ün mücadele günü olacağını belirten Ağaçlı, sözlerini şu şekilde sonlandırdı:

“Bir kez daha yineliyoruz. Emperyalist savaşlara ve işgallere, NATO’ya, militarizme ve silahlanmaya ‘hayır’ diyoruz. Yaşasın halkların eşitliği ve kardeşliği temelinde gerçek barış! Emeğin sömürülmediği, halkların özgür olduğu, kadınların eşit ve gençlerin umutlu bir geleceğe sahip olduğu; doğanın ve tüm canlıların korunduğu bir dünya için barışa evet! 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü bu duygularla anıyoruz. Kutlamıyoruz, çünkü ortada kutlanacak bir barış yoktur. Kutlamıyoruz, çünkü her dakika masum insanlar haksız savaşlarda katledilmektedir. Bu barbarlık sona ermeden 1 Eylül, ancak bir mücadele günü olarak anılacaktır. Ülkemizde ve dünyada halkların eşit, özgür ve barış içinde yaşayabileceğine olan inancımızla mücadelemizi sürdürüyoruz. Unutulmamalıdır ki barış yalnızca bir özlem değil, uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınmış temel bir haktır. Barış talebimiz hem hukuki hem de meşru bir haktır. Bizler bu hakkı elde edinceye ve kalıcı hale getirinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz. Çünkü barış ertelenemez, pazarlık konusu yapılamaz ve hiçbir gücün insafına bırakılamaz bir insanlık hakkıdır.”

Kaynak: ANKA