TÜİK’in rakamlarıyla gerçekler arasında uçurum olduğu biliniyor. Sık sık alay konusu haline gelen açıklamalara, kendileri dahi inanmıyor. Basit bir propaganda malzemesi olarak kullanılan rakamlarla, halkın hissettiği enflasyon arasında açılan fark giderek derinleşiyor.

AKP ve MHP iktidarı inşa ettiği ekonomik enkazı, işçi sınıfı ve emekçileri daha büyük yıkımlara maruz bırakacak adımlarla büyütüyor. Çalışma ve yaşam koşullarına dair açılan tartışmalar, gelecek yeni saldırıların habercisi. Tüm sosyal haklardan mahrum bırakılmış, düşük ücret, esnek çalışma sarmalı ile işçi ve emekçiler yüz yüze bırakılmak isteniyor. Yeni saldırıları göğüsleyebilecek bir örgütlülüğün olmayışı ise iktidarın işini kolaylaştırıyor.

Hiç şüphe yok ki, işçi ve emekçiler yaratılan ekonomik enkazın altında kalırken, patronlar enkazın üstünde tepiniyor. Yoksul ile zengin arasında açılan fark giderek derinleşiyor. Türkiye tarihinde gelir dağılımında adaletsizliğin böylesine arttığı başka bir dönem olmadığı, liberaller tarafından bile kabul ediliyor. Aynı zamanda istihdam biçimlerinde kapsamlı bir değişiklik yapılması planlanırken, işçi ve emekçilerin zayıf kalan örgütlülüğü de dağıtılmak isteniyor.

Elbette işçi ve emekçiler; devlet, patron ve sendikal bürokrasi şer üçgenine rağmen adım atmaya çalışıyor. Taşeron işçiler, tekstil işçileri başta olmak üzere hak arama mücadelelerinin artarak devam ettiği görülüyor.

Yerel seçim tartışmaları ise ne yazık ki içerisinde olduğumuz bu gerçek gündemi köreltecek biçimde ilerliyor. Yerel seçimlerin ardından ekonomik ve sosyal yıkımın ağırlaşacağına dair toplumda genel kanı bulunmasına rağmen, nasıl püskürtüleceği konusu silik kalıyor.

İşte tam da burada emek örgütleri ve demokrasi güçlerinin atacağı adımlar belirleyici bir nitelik taşıyor. Durum böyle olmasına rağmen, işçi ve emekçilerin “en ileri” örgütlenmeleri bile burjuva partilerin seçim çalışmalarını “taklit” etmekle yetiniyor. Sendikalar, odalar ise seçim sonrası gelecek saldırılara dair tartışma açmak yerine adaylar etrafında kümelenmeyi, “umut” satan çizgiyi tercih edebiliyor. Sosyalist partiler bile ittifakları, seçimden seçime tartışıyor onu bile “beceremiyor”.
Saldırıların giderek yoğunlaşacağı, orta çağ karanlığını aratmayacak bir girdaba doğru gidildiği düşünülünce, atılacak en küçük adımların bile büyük mücadeleleri doğurabileceği açıktır. Devlet, patron ve sendikal bürokrasi üçgenine rağmen mücadele eden işçiler öğreniyor, öğretiyor. İşçi hareketinin ivmesi ve ne kadar örgütleneceği geleceğimizi belirleyecek.