Kadın siyasetçileri eleştirmeyi pek sevmiyorum. Kadının siyasal hayattaki temsiliyetinin bu denli düşük olduğu Türkiye’de bir de kötü temsiliyetten bahsetmeyi iç karartıcı bulmuşumdur. Ama AKP’li kadın siyasetçiler, müteahhit, 60+ Sünni/Türk erkek meslektaşlarını hiçbir konuda aratmadıkları gibi zaman zaman onların bile ötesine geçmeyi başarıyor. Ex-Bakan Ruhsar Pekcan da bunlardan biri. Ticaret Bakanlığı yaptı Erdoğan Kabinesinde. Tabi bir yandan da ticaret…

Biz ortaokuldayken Vatandaşlık Bilgisi diye bir ders vardı. Orada bize öğretilen anayasa bilgileri arasında net hatırladığım şeylerden birisi, milletvekili (ve dolayısıyla bakan) seçildikten sonra ticari tüm bağlarını koparmaları, geçmişte yaptığı işleri devretmeleri bir zorunluluktu. Şimdi böyle bir madde var mı, değiştirildi mi bilmiyorum. Ama fiilen, TBMM dışından yapılan kabine atamalarında ‘profesyonel’lerin olduğuna bakılırsa bu değişmiş gibi duruyor. Sağlık Bakanı’nın özel hastane patronu, Milli Eğitim Bakanı’nın özel okullar zincirinin patronu olduğu bir kabineden söz ediyoruz zira.

Uzun uzun Pekcan’ın marifetlerine girmeyeceğim. Kendisi bakan olmadan önce adı e-mail ile tüm birimlere gönderilen ve “Emine Erdoğan’ın yakınıyım” diyerek kendisine yardımcı olunmasını talep eden bir şahıs olarak tüm bakanlık birimlerinin uyarıldığını biliyoruz. Uyaran veya teyakkuza geçen tüm bürokratları da görevden aldığını Barış Terkoğlu’nun haberinden öğrenip bir merakımızı daha giderdik. KDV istisnası ile şirketinin getirdiği mallar için devlete %18 yerine %8 vergi ödediğini, bu yolla şirketinin milyonlarca lira haksız kazanç elde ederek devleti zarara uğrattığını okuduk. Zaten görevden alınma gerekçesi de fahiş fiyatla, kendi şirketinin mallarını Ticaret Bakanlığı tarafından satın alınması skandalı olduğunu da biliyoruz. Ben başka iki pencere açacağım sizlere:

AKP’de bundan önce görevden alınan, istifa eden çokça isim oldu. Sessiz sedasız basıp gitti hepsi. 17-25 Aralık mağduru bakanlar, Ankara ve İstanbul’un çeyrek asırlık büyükşehir belediye başkanları, Sayın Cumhurbaşkanı’nın damadı bunlardan ilk akla gelenler. Ama bu işler hep “kol kırılır yen içinde kalır” şiarıyla yapıldı. Bu isimlerin kamuoyu önünde deşifre edilmelerine izin verilmedi. Yokmuş gibi yapılarak konu hep kapatıldı. Bu sefer ne oldu da Ruhsar Pekcan’ın ticareti (Ticaret Bakanlığı değil) bu kadar gözler önüne serildi? Çıkar paylaşımı konusunda büyük bir açmaz mı oldu? Parti içindeki hangi dengeleri sarsacak hareketlerde bulundu acaba bakanlığı boyunca? Parti içi hesaplaşmanın çarpıcı bir örneği mi oldu Ruhsar Pekcan? Ya da kaba anlatımla onun nasıl “harcatıldığını” göstererek içeride başkalarına mı gözdağı verildi? Yakında çıkar nasılsa tüm bunların kokusu. Ama sıradan, olağan ve normal değil. AKP’nin sıradan, olağan ve normali bu değil.

***

İkinci pencere ise söz konusu bakana tahsis edilen ev için 380 bin TL’lik bir tadilat yapılması ile ilgili. Türkiye’nin en güzel ilçelerinden biri olan Karşıyaka’nın en güzel ve en merkezi semtinde, hallice iyi bir dairede yaşıyorum. Sordum emlakçılara bu kiracı olduğum evin satış rakamı aşağı yukarı bu tadilat bedeline eşit. Şimdi sen kendini sayın bakanla mı kıyaslıyorsun demeyin. J Sadece tadilat masrafının ucubeliğine dikkat çekmek istediğim için bu örneği verdim.

Bu konuda da Pekcan’a bir tek Süleyman Soylu sahip çıktı. Hatta Oda Tv’nin ortaya çıkardığı bu rezaleti yayınlayan Birgün Gazetesi’ne demediğini bırakmadı. “Ev sanki bakanın kendi eviymiş de kendi evini devlete tamir ettirmiş gibi” bir algı yaratılmaya çalışıldığı iddiasıyla Birgün Gazetesi terörist ilan edildi İçişleri Bakanı tarafından. Neden bu topa Soylu’nun girdiği bu pencerenin ilk göze çarpan ayrıntısı. Olayın kendisinin vahameti yerine bunu haber yapanlara saldırılması ise tipik bir AKP davranışı. Daha önce çok çarpıcı örneklerini gördüğümüz bu uygulama bu kez de Pekcan için bir kalkan olarak uygulandı.

Benim bu konuda merak ettiğim şeyler 380 bin liralık tadilat gerektirecek kadar harabe bir yeri niye kiralıyorsunuz? Ya da bu evin rayiç bedeli ne kadar yüksek ki tadilat masrafı bu kadar astronomik? Tadil etmek yerine başkaca çözüm bulunamadı mı? Yoksa tadilatı yapan aracı firma da mı tanıdık? Yani hem tadilatı yapan hem de tadilat yapılan binanın sahibi bu yolla memnun edilerek devlet açıkça zarara mı uğratıldı?

Ez cümle bu evin mülk sahibi kim?