Ve işte yine yeni bir yıl geldi dayandı kapımıza: 2022. Yan yana gelmiş bolca 2. Söylemesi, yazması nasıl da tuhaf! Eskiden, hele de çocukken, belki de bilimkurgu romanlarının etkisiyle kolay kolay hayal edebileceğimiz yıllar değildi sanki 2000’ler. Teknolojik gelişmelerin arşa yükseleceği, uçan arabalara binip uzay seyahatlerine çıkabileceğimiz bir çağ hayal ediyorduk herhalde. Oysa ulaşabildiğimiz en ileri teknolojik gelişme, akıllı telefonların ve internet ağının hâkim olduğu bir tür modern çöplükten başka bir şey olmadı. Bir vakitler 2000’e merdiven dayadığımız yıllarda ‘milenyum’a girmekten filan bahsedilirdi. Korkular, beklentiler, çılgın insanlık durumları gıcıklardı içimizi. Oysa bütün yıllar aynı tekdüzelikte art arda dizildi.


SAYFANIN TAMAMINI GÖRÜNTÜLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ


Ama bu kez pek de umutla, heyecanla, coşkuyla beklemiyoruz onu. Tabii iki yıldır başımıza musallat olan şu salgın belası değil tek sebep. Yıllardır yaşamımızdan yitip giden pek çok şey yüzünden, yeni yılın gelişini kutlamak artık lezzeti olmayan bir yiyeceği ağızda çevirip durmaya benziyor, lastik gibi tatsız, belki biraz kekremsi, ama en çok da buruk…

GEÇMİŞİN O GÜZEL GÜNLERİ

Elbette kuşaklar değişiyor, genç kuşaklar için ‘buruk’ sözcüğü çok da doğru olmayabilir ama bu ülkede özellikle de son yirmi yılda yaşananlar göz önüne alınırsa tüm kuşakları etkileyen bir yozlaşmanın yaşandığı bu dönemde, yeni yılın getireceği umutlara bel bağlamak pek de kolay olmuyor. Çocukluğu 80’li yıllarda geçmiş biri olarak biraz nostalji yapmama izin verin:

Eski yeni yıl akşamlarının coşkusunu az çok hepimiz hatırlıyoruzdur. Seçeneklerin olmadığı ve zorunlu yayınlara tabi olduğumuz için eleştirilen tek kanallı televizyonun hâkim olduğu 80’lerde bambaşka bir tat vardı. Evlerde bir araya gelinen, mevsim meyvelerinin bolca tüketildiği, eğlenceli sohbetlerin açıldığı, güzel bir akşam yemeğinden sonra TRT’deki yılbaşı eğlence programının arka planda açık olduğu o günleri tatlı bir tebessümle anımsamayan yoktur sanıyorum. 90’lardan sonra çıkan türlü oyun ve eğlence, bize tombalayı yavan göstermiş olabilir ama nedense yılbaşı akşamlarında hep birlikte tombala oynamanın çok keyifli bir yanı da vardı aslında. Ve özelleştikten sonra içeride dönen dolapların ayyuka çıktığı, artık kesinlikle güven vermeyen piyango meselesi var. Milli piyangonun o dönemlerde yarattığı heyecanı herhalde unutmak mümkün değil. Yeni kuşaklardan biriyseniz ve o heyecanı merak ediyorsanız o dönemde piyango sonuçlarının hararetle beklendiği yılbaşı akşamına öyküsü içinde enfes biçimde yer veren ve başrolde Şener Şen’in döktürdüğü Milyarder’i i(1986) izleyebilirsiniz. Eskiler bu harika yapıtı zaten biliyordur.

KANALLARIN KÜLTÜREL FAKİRLİĞİ

Dünya değişince, televizyon kanalları çoğalıp dijital teknolojinin nimetleri (!) gereği her tarafımızı dijital yayınlar kaplayınca her şeyin çok daha eğlenceli hâle geleceğini zannetmiş olabiliriz. Hatta bir süre gerçekten böyle geçici bir eğlence hâlesiyle çevremiz sarılmış da olabilir ama eskilerin deyişiyle ‘nerede çokluk orada yokluk’ olduğu bilgisi de aklımızda bir yerde duruyor hâlâ. Uzun yıllardır, 90’ların sonlarından bu tarafa yılbaşı eğlencelerinin tadı yok zaten, ama hele de bugün televizyon kanalları ve platformlara baktığımızda bomboş programlar görüyoruz. Her yanı sarmış ve bir türlü kurtulamadığımız yandaş kanallardaki yüzeysel, ne idüğü belirsiz, nitelikten yoksun eğlence programlarını zaten saymıyorum. Hayatımıza salgın döneminin getirdiği eve kapanmışlıkla iyice yerleşen dijital platformlarda da dişe dokunur, özel bir şey yok. Bu platformların program yöneticileri de kuşkusuz bu ülke halkının yılbaşına dair hasletlerinin artık kalmadığının farkında belki de. Bu yılın bu anlamda tek sürprizi Cem Yılmaz’ın son gösterisinin Netflix’te 31 Aralık akşamı gösterilecek oluşu. Malum ekonomik sebepler yüzünden dışarıdaki son derece pahalı eğlence mekânlarında zaman geçiremeyecek yurttaşlar (tabii Netflix üyelikleri varsa) evde keyifli bir eğlence adına sadece bu sitendap gösterisini bulabilecekler. Aslında bu alan bana kalırsa çok önemli. Geçen yıl BluTV Ata Demirer’in eski günlere atıfla kotardığı gazino eğlencesini yayınlayarak bu alandaki boşluğu doldurmuştu. (Bu arada Cem Yılmaz’ın hâlâ devam eden gösterisine önümüzdeki günler için bilet almış hayranları, tonla para verdikleri gösterinin bir platformda bedava izlenebilecek olmasından şikayetçi ama maalesef Cem Yılmaz ya da ekibi onların bu sorununu çözmüyor tabii.)

YENİ YILDA FİLM İZLEMEK

Meseleye sinema açısından baktığımızda, yılbaşı akşamlarında eskiden beri özel gösterimler yapma alışkanlığı pek yoktu. Ama yine de Amerikan sinemasının pompaladığı bir “noel / yeni yıl filmleri” furyası olduğunu ve bu filmlerin de yeni yıl gecesi sabaha karşı ya da ertesi günü peş peşe gösterildiğini az çok anımsıyoruz. Bizim kanallarda, buna bir tür biçim vererek gösterimleri düzenleme, yeni yıl filmlerinden oluşan bir seçki sunma gibi bir eğilim yoktu. Genelde tatil olan ertesi günün TV programı daha dolu, hoş içeriklerle bezenirdi. Yılbaşı akşamının müzikli, danslı, komikli eğlencelerinden sonra ertesi gün sıra filmlere, yarışma programlarına, dizilere ve eski beğenilen yayınların tekrarına gelirdi. Daha önceki yılların Sinema Gezgini sayfalarında yeni yıl filmlerine ilişkin listeler paylaşmıştım, bugün de sınırsız internet camiasında küçücük bir aramanızla yeni yıla özgülenen filmler hangileri şıp diye bulabilirsiniz. İşte o filmler (Evde Tek Başına, Kutup Ekspresi, Aşk Her Yerde, Harry Sally İle Tanışınca vb.) yeni yılın ilk gününü genelde şenlendiren yapımlara dönüşüyordu. Bu konudaki ilk atılımları yapan kanalın da TRT’den sonra, film anlamında CİNE5 olduğunu söylemek sanıyorum çok yanlış olmaz. Yılbaşı ertesi ellerinde bulunan filmlerden özel bir seçki oluşturup sunuyorlardı. Şimdi hepsi mazi oldu. Bugünkü kanalların buna dikkat edip, seyirciler için nitelikli gösterimler hazırlama durumu yok. Sinema adına ulusal kanallar arasında yalnızca eski hâline dönmeye çalışan TRT2’yi gösterebiliriz ama onun da yönetim anlayışının kimlerce güdümlendiğini az çok biliyoruz.

SİNEMALARIN DURUMU

Sinemalarda özel gösterimlerin yapıldığını ben kendi adıma pek anımsamıyorum. Ama genel olarak yapım şirketlerinin aileleri, çocukları hep birlikte sinemalara çekmek için en özel, beklentisi en yüksek büyük bütçeli filmlerini yeni yıl dönemine ve şubat tatiline sakladıklarını zaten biliyorsunuzdur. Bu dönemler vizyonun canlandığı, kaliteli yapımların art arda gösterime girdiği ayları da içerir. Bir kıyaslama yapmak pek kolay değil ama 80’ler ve özellikle 90’lar boyunca bizde de şenlenen ocak-şubat vizyon ayları, son yıllarda bu kadar hareketli değil. Bunda başta Hollywood’un ürettiği yapımların kendini tekrar eden bir sirke dönüşmesi ve tektipleşen ana akım film kültürünün ağırlıklı olarak süper kahraman filmlerine bel bağlaması en önemli etkenler. Sinemaseverlerin eğlence anlamında güçlü filmlere hasret kaldığını söylemek mümkün.

Bağımsız filmler açısından ise son yıllarda özel gösterimlerin ana akım film izleme kültürüne eklemlendiğini belirtmeliyim. Bu çok güzel bir gelişme ve önceki kuşakların ancak sinematekler vasıtasıyla ya da festivaller üzerinden takip edebileceği seçkileri bir araya getiren özel gösterimler hazırlanıyor artık. Başka Sinema girişiminin başlattığı bu tip gösterimler İstanbul’daki son bağımsız sinemalarda (Beyoğlu, Kadıköy gibi) ve kentimizin tek bağımsız sineması Karaca’da gerçekleşiyor. (Yandaki sütundan gösterim programıyla ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz.) Bu tip programlar yeni yıl heyecanını en azıdan sinema düzeyinde yaşatan, değerli çalışmalar.

YENİ YIL DİLEKLERİ

2021’in sinemasal açıdan değerlendirilmesini sonraki haftaya bırakıp yeni yıl dileklerine geçelim: Umarım 2022 sinema üretimi açısından hem dünyada hem de özellikle de ülkemizde özgün işlerin onurlandırıldığı, yaratıcı isimlerin desteklendiği, kültürel olarak seyirciyi besleyen örneklerin prim yaptığı ve yüzeysel, yozlaşmış, sulu zırtlak film ve isimlerin hemen tümüyle hayatımızdan çıktığı bir yıl olur. Ama tabii asıl dilek, bu ülkenin bir ferdi olarak hepimizin içten içe dilediği bir şey olmalı: Bu soyguncu, ikiyüzlü, ahlaksız sömürü düzeninden, kirli siyasetçilerden, cahil ideolojik yaklaşımlardan, eril tahakküm denilen beladan kurtulduğumuz, temiz, huzurlu ve sağlıklı bir yaşamın hüküm sürdüğü bir ülkeye kavuştuğumuz bir yıl olsun! Geçerli tek dileğim(iz) budur.