Bu köşe kadın köşesi öncelikle, hep söylerim. Genel olarak kadınlara dönük saldırılar ve kadınların mücadelelerinden bahsedilse de, bundan sonra zaman zaman - özelikle İzmir’de yaşayan – kadınların, LGBT+’ların, çocukların portreleri de yer alacak. Çünkü ‘özel olan politiktir.’ Aslında!

İlk misafirim, İLKNUR. İlknur’um. Çok yakın arkadaşım olduğu için torpil yaptığımı düşünmeyin. Yakından tanıklık ettiğim, bir kadın olarak hayatta, ayakta kalma mücadelesi vuruş sayısı imkanları kadar bilinsin istedim.

İlknur’ la Eğitim Sen’ de tanıştık. İkimiz de 29 Ekim 2016 tarihinde çıkarılan 675 sayılı KHK ile ihraç edilmiştik. İzmir’e birkaç hafta önce gelmişti. Karşıyaka’da bir ilkokulda sınıf öğretmeni olarak göreve başlamıştı. 20 yıllık öğretmendi. Mesleğini, çocukları çok seven, öz verili, ilkeli, çalışkan bir öğretmen olduğunu hem kendi hem arkadaşları söyler. Öğrencilerini düşündükçe burnunun direğinin sızlaması hiç dinmedi. Sınıfında balıkları, saksı saksı çiçekleri eksik olmayan İlknur öğretmen, ‘ Öğrencilerime canlı olan her şeyi sevmeyi, emek vermenin güzelliğini, barış içinde yaşamayı, hak yememeyi, haklarını savunmayı öğretmeye çalıştım hep!’ diyor.

İlknur’un öğrenciliğinden itibaren muhalif bir kimliği olmuş. Örgütlülüğe ve mücadeleye olan inancını hiç yitirmemiş. Eğitim Sen’in tüm eylem ve etkinliklerine katılan bir üyesi olarak, gerektiğinde yönetici olarak da sorumluluk almış. Kendisi gibi muhalif olan eşi kadar aktif olamamış; ‘Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır.’ Laneti yüzünden tabii. Şimdi biri lisede biri üniversitede olan iki çocuğunun bakımı, tuvalet eğitimlerinden derslerine kadar her şeyiyle İlknur’un sorumluluğundaymış. Ücretsiz ev işleri ve ücretli öğretmenliği de kattığımızda İlknur’un eşi kadar okumaya, politika yapmaya, keyif aldığı hobilere fazla zaman ayıramadığını tahmin edebiliyoruz. Çok tanıdık değil mi sevgili kadınlar? ‘Ama canım, kadınlar partiye, sendikaya, eylemlere gelmiyorlar. Kendilerini geliştirmiyorlar ki’ diyenlere cevap İlknur’dan gelsin ‘ Önceden …’in eşi olarak bilinirdim. Şimdi tüm İzmir beni ben olarak tanıyor. Herkesin İlknur Ablasıyım!’ Hiçbir eylemi, etkinliği kaçırmıyor İlknur. Tiyatroda oynuyor. Erbane çalıyor. Yaptıkları yapacaklarının garantisi gibi!

İlknur, işçi bir babanın ve görünmeyen emek işçisi bir annenin dört çocuğundan en büyüğü. Her işçi çocuğu gibi ekonomik zorluklarla büyümüş. Çok erken yaşta tüm ev işlerini ve çocuk bakımını öğrenmiş. Üniversitede farklı işlerde çalışarak eğitimini tamamlamış. Uzun süre atanmamış. Evlendikten sonra da farklı sebeplerle ekonomik sıkıntıları devam etmiş. İşten atıldıktan sonra hepimiz gibi İlknur’un da ‘geçim kaygısı’ çok yoğundu. Eğitim Sen’li kadınların gösterdiği dayanışma (Bu dayanışmayı bir gün mutlaka yazacağım.Çok değerli!) ve örgütün ekonomik desteği ile bir nebze olsun rahat nefes aldık. İlknur, ben ve sonra bizden ayrılan bir arkadaş, pasta,börek,sarma vs. yapıp satmaya başladık. Beraberken İlknur, hep neşe kaynağımız. Direncini hiç yitirmedi. Hepimiz gibi, takatinin kesildiği, dizlerinde derman, yüreğinde ümit kalmadığı zamanları oldu tabii ki. Ama küllerinden doğmasını da bildi, tüm kadınlar gibi.

Şimdilerde İlknur, kitap, yumurta, tavuk, salça, kuru kayısı, kayısı çekirdeği, kuru dut, çay satıyor. Erken saatlerde yollara düşüyor. Okul okul, dükkan dükkan geziyor. İlk zamanlar okullara girip çıkmak zulümdü O’nun için. Ağlıyordu.( Sınıfta olamamanın, öğrencilerine uzak kalmanın üzüntüsünü ihraç öğretmenler çok iyi bilir.) Öğretmen İlknur’dan yumurtacı ablaya… Elinde kalem de olsa tavuk da İlknur’un başı dimdik! Çocuklarını kimseye muhtaç etmemenin, onları inandığı değerlerle yetiştirmenin iç rahatlığıyla gülümsüyor gözleri…

‘Barış, adalet, eşitlik, emeğimizin hakkını istediğim için ihraç ettiler. Hiç pişman değilim. Aynı şeyler için mücadele etmeye devam ediyorum. Bir gün geri döneceğiz. Yaşadığımız acıların izleri mutlaka kalacak. Ama eninde sonunda biz kazanacağız!’ demekten hiç vazgeçmiyor İlknur öğretmen!