“Bülent’cim, Karşıyaka Çarşısında Milletvekili Sabri Ergül’ü gördüm. Ona dedim ki “Sabri Bey, Manisa’daki çocuklar için çok teşekkür ederiz” O da bana “Rica ederim efendim, görevimiz” dedi”

Toplumu üzen, geren, vicdanını sızlatan ama çözümsüz kalan bir problem gördüğümde aklıma babamın şahsen tanımadığı bir milletvekili olan Sabri Ergül ile selamlaşması gelir. Ergül, bir milletvekili olarak karşılaştığı bir problemin çözümünü doğrudan üzerine alarak, kamuoyunu tatmin edecek bir şekilde kesin bir sonuca ulaştırmıştı. Bu nasıl gerçeklemişti? Ergül çözümsüz kalan sorunların birikmesinin olağanlaştığı bir toplumda bu sıra dışı başarıyı nasıl elde etmişti?.

“Manisa Davası” diye bilinen olayda çoğu lise öğrencisi olan 16 genç 1995 yılının son günlerinde Manisa Emniyet Müdürlüğü’nde gözaltında işkence görmüş, olay kamuoyunda geniş yankı bulmuş, durum gençlerin aileleri tarafından 20. Dönem CHP İzmir Milletvekili Sabri Ergül’e iletilmişti. Ergül, tereddüt etmeden konuyu üstlenmiş, mağdurların mağduriyetlerini gidermiş, görevini kötüye kullanan kamu görevlilerinin cezalandırılmasını sağlamış, kamuoyunun adalet duygusunun zedelenmesini engellemişti. Bu yazının ana amacı 2003 yılına kadar süren Manisa Davası ve bunun çevresinde gelişen dramatik olayları hatırlatmaktan ziyade Ergül’ün milletvekilliği görevini o günlerdeki yorumlama şekli üzerinde kısa bir değerlendirme yapmak.

TBMM Halkla İlişkiler Daire Başkanlığı tarafından 2005 yılında hazırlanan Milletvekili Seçimi Görev ve Sorumlulukları kitapçığının onuncu sayfasında milletvekillerinin görevleri: Kanun koymak, değiştirmek, yürürlükten kaldırmak, bakanlar kurulunu ve bakanları denetlemek, bakanlar kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermek, bütçe ve kesin hesap kanunu tasarılarını görüşmek ve kabul etmek, para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek; milletlerarası anlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, genel ve özel af ilanına karar vermek şeklinde ifade edilmiş. Bu görevlere bakıldığında, milletvekili TBMM’deki odasında, önündeki dosya ve klasörlerden kanun teklifleri okuyan, ondan sonra da bunların lehinde veya aleyhinde oy veren bir kişi olarak hayal edilebiliyor.

Bir milletvekili yeniden seçilmeye, TBMM’de ve/veya seçim bölgesindeki etkisini artırmaya, seçim bölgesine hizmet götürmeye, hatta bu bölgede kurduğu seçmenle irtibat bürosunda vatandaşlarla buluşmaya ve onların sorunlarını çözmeye, devletin ulusal veya yerel düzeydeki bazı faaliyetlerini soruşturmaya ya da bir kanunun hazırlanması, değiştirilmesi ya da kaldırılması gibi bir konuya da odaklanabilir. Bunların belirlenmesinde üyesi olunan partinin yaklaşımları veya yaşanan gelişmeler de etkili olabilir. Ergül’ün milletvekilliği kariyerinde, birdenbire ortaya çıkan Manisa Davası oldukça belirleyici bir rol oynadı.

Ergül, ana görevi kanun yapmak olsa da bir milletvekilinin doğrudan doğruya millete hizmet vermek gibi bir görevi de olduğunu göstermiştir. Vatandaşların yürütme organı içinden bir birimin meclisin yaptığı yasalara uygun olmayan bir şekilde davrandığına dair şikayetini incelemiş, bu şikâyeti soru önergesine dönüştürmüş ve bu noktada da kalmayarak hem olayın mağdurlarını korumak hem de kanunların dışına çıkan kamu görevlilerinin cezalandırılmasını sağlamak için gençlerin avukatlığını üstlenerek amansız bir mücadeleye girişmişti.

Bir diğer dikkat çeken nokta, Ergül’ün o dönemde tek başına çalışmamış olması. Problem üzerinde çalışırken birbiri ile uyumlu kişilerden oluşmuş bir takım çalışması içinde olduğu görülüyor. Sabri Ergül’ün mağdur gençlerden birinin ablası olan Avukat Pelin Arda ve Avukat Sema Pekdaş ile uyum içinde çalıştığı anlaşılıyor.

Bir takım çalışması böyle bir sorunun çözümü için önemli bir avantaj sağlasa da yeterli gelmeyebilir. Bu çalışma sürerken bir yandan da daha geniş bir kesimin davaya müdahil olduğu görülmekte. Toplumsal bir sorunun çözümünde en geniş katılımı sağlamak da başarı için çok önemli. Bunun da gerçekleştiği görülüyor. Ankara, İstanbul, İzmir ve Manisa Baroları, onlarca avukat, TBMM İnsan Hakları Komisyonu, milletvekilleri, İnsan Hakları Vakfı, İzmir Tabip Odası’nın sürece katkı vermesi sağlanıyor.

Doğrudan soruşturma yapmak Ergül’ün milletvekilliği anlayışının görev alanı içine girmekte. Ergül, olayı masa başında tutanak, rapor, iddianame, basın gibi kaynaklardan izlemek ya da mağdurların ailelerinden dinlemekle kalmıyor. Doğrudan sahaya iniyor. Manisa Emniyet Müdürlüğü’ne gidiyor ve orada görmesi gerekeni kendi gözleri ile görüyor. Muhtemelen davaya bu kadar kararlılıkla asılmasında yaptığı ziyarette edindiği olumsuz izlenimin çok büyük etkisi var.

Ankara Hukuk Fakültesini bitiren Sabri Ergül, bu okulda öğrenci derneği başkanlığı ve 1972-1974 yılları arasında CHP Gençlik Kolları Genel Başkanlığı yapmış. Muhtemelen genç yaşlarda liderlik yapmak becerisi edinmiş. Milletvekili olduğunda da bu becerisini ortaya koyduğu görülüyor. Bir milletvekili seçildiği bölgenin en önemli liderlerinden biridir. Seçim bölgesindeki vatandaşlara rehberlik eder, danışmanlık yapar ve onlara ilham verir. Milletvekili Anayasa ve kanunların işletilmesi ve savunulması ile güçler ayrılığı prensibinin işletilmesinde en ön safta olmalıdır. Tüm tavır ve davranışları konuşmaları ile vatandaşlara örnek olmalıdır. Ergül, bu sancılı ve zor sürecin başından sonuna kadar liderliğini üstlenmiş yasaların, mağdurların ezilmesine en ön safta durarak mâni olmuştu.

Ergül Eylül, 1998’de Milliyet gazetesinde yayınlanan bir açıklamasında şunları söylüyor: Sokakta sizi gören insanlar sizi kucaklayıp, `…Devam et, yolsuzlukların çetelerin üzerine git' diyor. Bu destek ve görevinizi yapmış olmanın verdiği mutluluk en büyük güç oluyor. Korkmanız görevinizi yapmanıza engel değildir… Bir de eğer bir ülkede milletvekilleri korktuğu için görevini yapamaz duruma geldiyse o ülke bitmiş demektir. Çok şükür ki Türkiye o durumda değil. Boğazına kadar pisliğe batmış olsa da Türkiye'nin geleceğinden umutluyum. Ben her şeye yetişemiyorum, ama on binlerce namuslu memur, polis var. Gördüklerini, yaşadıklarını bana bildiriyorlar. Türkiye'nin her yerinden bilgi ve belge yağıyor.

Sabri Ergül, Türkiye’nin bitmek bilmeyen olağanüstü dönemlerinden birinde, 26 yaşındayken Türkiye’nin kurucu partisinin Gençlik Kollarının başkanlığını yapmıştı. Manisa davasının yaşandığı 1996 yılında 30 yılı aşan bir siyaset deneyimine sahip olduğu gibi aynı sürede ciddi bir hukuk birikimi de vardı. Bu birikimlerin de Ergül’ün milletvekilliği görevini böylesine sıra dışı ve unutulmaz bir başarıyla taçlandırmasında büyük rolü olsa gerek.