Yaşadığım ilçenin (Karşıyaka) ve ilin (İzmir) belediyelerinin faaliyetlerini takip ediyorum. Bunu bir vatandaşlık görevi olarak görüyorum. Bu kurumlarla bağlantım vatandaş- yerel yönetim ilişkisinden başka bir şey değil.

Zaman zaman telefonla arayıp, şikayetlerimi iletiyorum, bazen dilekçe yazarak itiraz ediyorum, bazen memnun olduğum durumları iletmeye çalışıyorum, bazen de bir çöp tenekesinin yanından geçerken, burnumu tıkayıp, kendi kendime söylenmekle yetiniyorum. Bu günlerde ise yerel seçimler yaklaşırken adaylık süreçlerini izlemeye çalışıyorum.

Bu süreçlerden birinde Karşıyaka Belediye Başkanı Cemil Tugay’ın Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığını koyduğu görülüyor. Ayrıca, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için ise Tunç Soyer’de dahil pek çok tanınmış siyasetçinin aday olduğu medyada yer alan haberler arasında.

Bu gelişmelerin Cumhuriyet Halk Partisi’nin yetkili organlarında stratejik boyutlarıyla değerlendirilmesi beklenir. Bununla birlikte, seçilmelerinin üzerinden iki ayı aşkın bir süre geçtiği halde hala il başkanlığının web sitesinde yönetim kurulu üyelerinin öz geçmişlerini kamuoyu ile paylaşamamış bir parti örgütünün etkili değerlendirmeler yapabilmesine güvenmek zor. O nedenle burada kısa bir değerlendirme yapmak faydalı olabilir.

İlk olarak, her iki başkan da görev süreleri içinde önemli sayılabilecek bir hata yapmadılar. Diğer yandan, toplumda çok müthiş, inanılmaz bir performans gösterdiklerine dair bir algının oluştuğu da söylenemez. Ama görev süreleri boyunca iki önemli kısıtla karşı karşıyaydılar. Bunlardan birincisi, Kovid-19 pandemisi, diğeri de bu belediyelerin muhalefetteki bir partinin elinde olması nedeniyle iktidarın birtakım baskılar oluşturmaya çalışması. İzmir’in kurtuluşunun yüzüncü yılı etkinliklerinde yaptığı konuşma ile ilgili olarak Soyer’e soruşturma açılması veya Ulaşım Koordinasyon Merkezi (UKOME) ile yaşananlar çok açık ve net iki örnek. Bu çerçevede, her iki başkanın görev yaptıkları süre içinde ortalama bir performans göstermiş olmaları doğal sayılabilir.  

İkinci olarak, kampanya süresinin çok kısa olacağını hatırlamakta fayda var. Siyasi partiler aday listelerini 20 Şubat Salı günü saat 17.00'ye kadar teslim edecek. 3 Mart Pazar günü kesin aday listeleri il ve ilçe seçim kurullarınca ilan edilecek. 21 Mart'ta seçim propagandası ve yasaklar başlayacak. Oy verme ise 31 Mart Pazar günü yapılacak. Yeni bir ismin bir ay içinde kendini tanıtması, anlatması, halkı ikna etmesi zaman alacaktır. Buna karşın, her iki başkan da göreve başladıklarından itibaren seçim kampanyası yürütüyor gibiler. Belediye başkanlığı görevinin doğal bir sonucu olarak halkın içindeler ve tanınırlıkları ve görünürlükleri yüksek. Bunlara ek olarak, beş yıl içinde İzmir’e hâkim medyada pozitif bir izlenim oluşturdular.   

Her iki başkan da Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir eğitim düzeyine sahip. İlk dönemde edindikleri tecrübelerle potansiyellerini artırmaları yüksek bir olasılık olarak gözüküyor. Beş yıldır yaptıkları görevi daha fazla tecrübe edinmiş bir şekilde bir kez daha yapacaklar. Belki, yeni dönemde ekiplerinde bazı değişiklikler yapabilecekler, ama en baştan yeni bir ekip kurmaları gerekmeyecek. Üçüncü kez aday olmayı düşünmeyecekleri için farklı çevreler tarafından üstlerinde prensiplerinden taviz vermeleri için baskı kurulması daha zor olacak. Buna karşın, göreve yeni gelen bir kişinin ekip kurması, uyumlaştırması ve kendisinin de kurumu tanıması zaman alacaktır. Belediyelerde de merkezi hükümette olduğu gibi siyasi müdahaleler veya etkiler yoluyla mevcut olan bir liyakat sorunu var. Her yeni gelenin kendi ekibini kurma telaşına girmesi belediyelerin kurumsal hafızasını ve kapasitesini aşağı çekmekte. Başkanın beş yıllık bir süre içinde değişmesi ise bu sorunları daha da ağırlaştırmakta. O nedenle başkanın iki dönem görev yapması belediyenin performansı açısından çok önemli.  

Nihayet, partinin bir dönem aday gösterdiği ve seçtirdiği bir başkanı ikinci kez aday göstermemesi söz konusu başkanın performansının partisi tarafından beğenilmediği şeklinde yorumlanabilir. Bu da partinin önceki seçimde aday gösterip, seçime sokup kazandırdığı kişiyi yanlış değerlendirmiş olduğunu kabul etmesi gibi algılanabilir.

Hem Karşıyaka hem de Büyükşehir Belediye Başkanlığı için pek çok değerli aday adaylarının bulunduğuna hiç şüphe yok. Bununla birlikte, bunların mevcut başkanların ikinci dönemde de hizmet vermesinin getirebileceği faydaların üzerinde bir fayda sağlamaları çok zor. Bir sonraki dönemde aday olmaları çok daha uygun olacaktır. Soyer ve Tugay üçüncü dönem için aday olmamalılar. Çünkü üçüncü dönemde performansın düşme eğilimi ve yıpranma olasılığı yükselecektir. Bu nedenle ikinci dönemlerinin sonunda siyasal kariyerlerini başka görevlerle sürdürmeleri daha doğru olacaktır.