2023 yılı, Suudi Arabistan'daki Süper Kupa kriziyle son buldu. 2024 yılına ise hilafet tartışmalarıyla girildi.
Her iki tartışmanın odağını "Atatürkçülük", "laiklik", "şeriat", "muhafazakarlık", ve "milliyetçilik" kavramları oluşturdu.
Atatürk posterlerine izin verilmediği, milli marşın engellendiği iddiaları üzerine hararetli tartışmalar başladı. Türkiye Gençlik Vakfı'nın (TÜGVA) Galata Köprüsü'nde düzenlediği "Şehitlerimize Rahmet, Filistin'e Destek, İsrail'e Lanet" eylemi sonrasında Şişhane'de "Kelime-i Tevhid" bayrağı ve "Hilafet" pankartı, yaşanan tartışmaya yeni bir boyut kazandırdı.
İzmir Barosu, "20 yıla yakın bir süre, toplumu ve devlet yönetimini İslami esaslara göre şekillendirme yolunda gerici bir cemaatle beraber yürüyen siyasal iktidar, kendi yarattığı gücün hedefi olduğu 15 Temmuz darbe kalkışmasının hemen ardından, devletin tüm kadrolarını yeni cemaatler ve tarikatlar arasında paylaştırdı" açıklamasında bulundu.
İzmir Barosu’nun yaptığı açıklama gerçeğin bir kısmını içermektedir. Evet, AKP iktidarıyla birlikte laiklik daha fazla darbelendi ve içeriği boşaltıldı. AKP, "dindar ve kindar nesil" söylemiyle toplumu giderek gerici bir ablukaya hapsetti. Cumhuriyet kazanımlarının gerisine düşen AKP, ne yazık ki muhalefetle birlikte eski devlet statükosunun aldığı yaralara merhem süren statükocu çizgiye hapsoldu.
Yıllardır politik atmosferin egemen tartışmalarına bakıldığında, iktidar ve resmi muhalefetiyle Türk-İslam sentezinden bir kopuş olmadığı görülecektir. Her dönem köklü ve yapısal sorunlar, aktüel gelişmelere kurban edilerek popülizm hortlatıldı ve resmî ideoloji yeniden üretildi. İktidar ve muhalefet partileri de resmî ideolojinin sınırları içerisinde, kör dövüşünü sürdürdü. Laiklik sorunu da özü itibariyle tarihsel perspektif ve güncel ihtiyaçlar üzerinden tartışılmadı veya tartışmaların önü bir şekilde kesildi.
Türkiye Cumhuriyeti, gerçek anlamda hiçbir döneminde laik olmadı. Devletin hep dini olageldi ve toplumu belli bir dini anlayış ve ulus ekseninde şekillendirme politikasından vazgeçilmedi. Örneğin, "Osmanlı İmparatorluğu ile Cumhuriyet arasında bir devamlılığın olduğu" iddiası ile farklı görünen cepheler tarihsel açıdan da orta yolda buluşturuldu. Cumhuriyet yeri geldi din ile din ise Cumhuriyet ile ahenk içerisinde hareket etti. Ancak AKP döneminde dinin daha ağır bastığının da altını çizmeliyiz.
Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarına duyulan özlem, "eski devlet"in korunmasına dönüştürüldü. AKP, MHP ortaklığı ile Türk-İslam sentezi ete kemiğe büründürüldü, kurumsallaştı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra sadece Cumhur İttifakı ile sınırlı bir cephe oluşturulmadı, muhalif olanlar da Türk-İslam sentezi dışına çıkmamaya yemin etmişçesine hareket etmeye devam etti. "Yeni" inşa süreci, eskinin güçlendirilmesi ve tarafların uyumu ile ilerledi, ilerliyor.
Yaşanılan bu tartışmadan, gerçek bir laiklik, demokrasi, insan hakları çıkması zordur. Çünkü madalyonun iki yüzü, eşittir: Türk-İslam Sentezi. İşte esas tartışılması gereken budur. Gerçeğe hizmet edecek adımlara, cesur tartışmalara ihtiyaç var.