Taksim, Gezi İsyanı’nın da başladığı yerdir. En büyük sivil itirazlardan bir olan Gezi, Taksim’den doğup tüm ülkeye yayılmış, halkların faşist ve ceberut devlete dair sözlerini söylediği yer olmuştur. Her yıl haziran ayının son Pazar günü gerçekleşen LGBTİ+ Onur Yürüyüşü’nün de ev sahibidir Taksim. Tıpkı 8 Mart’ta gerçekleşen kadın hareketinin en kitlesel eylemlerinden birinin de yaşandığı bir gelenektir Taksim.

İzmir’e yerleştiğimden beri düzenli aralıklarla İstanbul’a gidip Taksim Meydanı, yıllardır toplumsal muhalefetin ve özellikle devrimci hareketin isyan mekanı olmuştur. Cumhuriyet ile birlikte kültür/sanat dünyamızın şekillendiği Beyoğlu, 68 kuşağının başkaldırıları ile emperyalizme karşı gerçekleşen türlü türlü itirazın ev sahibidir. 1 Mayıs’larda halkların sesi buradan yükselmiştir. AKP iktidara gelince Taksim’i 1 Mayıs’a açmanın sözünü verip, kısa süreli de olsa Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına tahammül etmiştir. Sözüm ona, daha çok demokrasi vadeden AKP’nin ilk ‘U dönüşü’ Taksim Meydanı için olmuştur.geliyorum. Geçtiğimiz hafta sonu da yine ordaydım. Polis barikatlarının kuşattığı Taksim’de bir hafta sonu geçirip döndüm. Son derece renkli, yaratıcı döviz ve sloganların olduğu, düdüklü-davullu bir gösteriden bahsediyoruz aslında. Tüm dünyada kutlanan bu gün, Türkiye’de de yıllardır en barışçıl eylemler arasında. Ancak, Gezi’den sonra en kitlesel katılıma ulaşan bu yürüyüşe Pazar günü tahammül gösteremedi hükümet. Son 4 yıldır Onur Yürüyüşü’nü de benzer bir biçimde engelledikleri gibi, gaz ve plastik mermilerle ve cop kullanıp yürüyüşçülere karşı orantısız güç kullanan polis aynı şeyi Feminist Gece Yürüyüşü’ne karşın gerçekleştirdi. Onlarca kadın gözaltına alındı. Şiddete maruz kalıp yerlerde sürüklendi. Saatlerce Taksim polis kuşatmasına alındı. İstiklal Caddesi’ne çıkan her sokak Tarlabaşı ve Sıraselviler tarafından kapatıldı. Taksim Meydanı’nın tamamı polis bariyerleri ile ablukaya alınıp meydan atlı polislere bırakıldı.

Söz konusu AKP iktidarı. Ve bu bağlamda geliştirilmiş olan eril anlayış ve eril devlet olunca, kadın en korktukları özneye dönüştü bu dönemde. Kadını cezalandırıcı her şeyi gönül rahatlığıyla yapıyorlar. En demokratik haklarını kullanmaya çalışanlar engelliyor; düşünce özgürlüğü, gösteri ve yürüyüş hakkını açıkça ihlal ediyorlar.

Oysa talepler son derece demokratik hakların kullanması talepleriydi. Çalışma hakkı, barınma hakkı, siyasal ve sosyal katılım hakkı ve tabi yaşama hakkı...

Daha geçen hafta, mültecilere karşı şiddet gösteren Yunan polisini eleştiren Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ‘’Biber gazı sıkan ülke ahlaktan söz edemez’’ demişti. Bu sözü ederken 8 Mart’ın yaklaştığından ve Süleyman Soylu’nun bu konudaki yaklaşımından haberdar olmadığını söylemek mümkün. Yoksa bu kadar büyük bir lafı etmezdi diye düşünmek istiyorum.

Aynı gün aynı saatlerde İzmir’de Kemeraltı’nda yürüdü kadınlar aynı taleplerle. Ellerinde fener yanlarında İzmir’in seçilmiş Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ile. Çok mu zordu İstanbul’da da bu görüntüler olsaydı? ‘Başka bir dünya mümkün’diyerek yürüdüğünü duyuran ve ‘Yaşasın İzmir’in Emekçi Kadınları’ diyen bir belediye başkanını bu ülkenin diğer şehirleri de hak etmiyor mu?

Kadınlar kararlılık ve sabırla bekledi Sıraselviler’de. İstiklal Caddesi’nde ‘kitleselleşemeyen’ bu eylem Sıraselviler Caddesi’nde ‘bal’ gibi kitleselleşti, devleşti. Ardından Karaköy’e taştı. Özetle, AKP izin vermese de kadın hareketi yürüdü, sözünü tüm dünyaya duyurdu.