“İzmir Kitap fuarında,1984 sanırım, imzası vardı, yanında epey oturdum, sohbet ettik, kitabını çok güzel sözlerle imzaladı. Son olarak da 1989’da İstanbul’da görüştük. Sözleştik, çalıştığı dergiye 18.00’de uğradım, Cağaloğlu’ndan Sirkeci’ye indik, sonra Kadıköy’e geçtik. Onların genelde gittikleri bir meyhaneye (Eski Hatay restorana) oturduk, 24.00’e kadar ikimiz yemek yiyip sohbet ettik.  Bütün edebiyat geçmişini ve çektirilen sıkıntıları anlattı. O yıllarda mit olmuştu ama “Bu yaşıma geldim hala bir yayınevim yok”, diye yakındı, bütün kitapları farklı yayınevlerinden çıkıyordu. “Sen bir yayınevinden çık” filan dedi. Psikiyatr, yazar Yusuf Alper, Cemal Süreya ile ilgili anılarını böyle anlatıyor. Cemal Süreya’nın o dönemde sanatçılardan, yazarlardan oluşan çok zengin bir arkadaş çevresi vardır.” İlhan Berk, Metin Eloğlu, Ece Ayhan, Edip Cansever, Ahmet Oktay, Tomris Uyar, Turgut Uyar, Muzaffer Buyrukçu, Ülkü Tamer, Salah Birsel, Edip Cansever, Ahmed Arif gibi isimler onun hayata bakışını ve şiirini nasıl etkilemiş olabilir” sorusunu Yusuf Alper şöyle yanıtlıyor. “Cemal Süreya bu arkadaşlarıyla ne kadar birlikte yaşamış bilmiyorum. Dergici olduğu için çok kişiyle mektuplaşmış. Tabii kültür, estetik alışverişi olabilir. Bu ortamlar genellikle bir lokanta, meyhanede, içkili ortamda olan toplantılardır. Çok derinlikli bilgi alışverişi olamaz. Ancak kültür, yaşantı, okunacak, okunmuş iyi kitapları önerme, çok sevdiği bir şiirini ya da bir dergi-kitapta okuduğu ve çok iyi bulduğu bir şiiri paylaşma olabilir. O şiirin neden iyi olduğu üzerine tartışılabilir. Yaşça büyükler estetik deneyimlerini aktarabilirler, bir sonraki kuşak o şiiri çok geri, modern olmayan kötü bir şiir olarak nitelendirebilir. Tabii bu adlar genelde II. Yeni’ye yakın adlar. Olası ki tartışma pek olmaz. Salah Birsel eskidir ama II. Yeni’nin önemini kavrayan, ilginç bir şair ve yazardır. İlhan Berk bazı ilginçlikler yapabilir, Ece Ayhan onu daha da uca taşıyabilir. Hiç yoktan ‘Cemal bak tabak geliyor’ diye tehdit etse de orkestra şefi olarak masayı yöneten Cemal Ağabeyi alttan alarak, hoşgörüyle karşılayarak gerilimi yumuşatır vb. Cansever az konuşur, bardağıyla oynar. Ece ile belki tanışmamışlardır bile. Diğerlerinin bazılarıyla da çok seyrek bir araya gelir. Cemal Süreya ile de. İlhan Berk apayrıdır. Ahmet Oktay ustası bildiği ağabeylerinin (özellikle Cansever) yanında susmayı tercih eder. Tomris Uyar fıkralar, kahkahalarla masayı şenlendirmeye çalışır. Türk şiirinin en büyük kanayanlarından Turgut Uyar hüzünle dinler, söz düşünce az konuşur. Ülkü Tamer sürekli başka masalara geçip at yarışı kuponlarını doldurmaya çalışır. Bazen arkadaşlarını da ortak edebilir. Çevirdiği kitaplardan da konuşur ama şiirden asla. Ayrıca Tomris’in olduğu masada olması çok kolay olmayabilir. Ece de bütün burjuvalara olduğu gibi, kapalı çarşıda antikacı dükkanı olan Edip Cansever’i burjuva bulduğu için biraz önyargılı biçimde şiirini sevmez vb. Turgut Uyar, peygamber sabrıyla herkesi hoşgörüyle dinler. Muzaffer Buyrukçu farklı bir masada Cemal Ağabeyle bir araya gelir, sıkı söyleşirler, severler birbirlerini. Resmi değillerdir. Bir de Cemal Ağabeyinin en yakınında Ahmed Arif vardır. Onunla çok iyi anlaşırlar. Bir ara Ahmed Arif’e kız kardeşini vermeye kalkar, temiz gömleği olmadığı için Ahmed Arif buluşmaya gidemez ve enişte-kayın olamazlar. Ancak kardeş gibi yakındırlar. Tabii Ahmed Arif de idare edilmesi çok zor bir adamdır; öfkeli, alıngan, şüphecidir.” Cemal Süreya ile ilgili anlatılacak daha çok şey var ama yerimiz sınırlı fakat Cemal Süreya’ya duyduğumuz sevgi sınırsız. Şairin doğumunun 90. yılını kutlarken, şiirlerinin bütün zamanlarda büyük bir keyifle okunmasını diliyor, büyük ustayı sevgi ve saygıyla anıyoruz.