Büyük Önder Atatürk’ü ölüm yıldönümünde minnetle, sevgiyle, saygıyla anıyoruz bugün. Gün boyu hamasi bir sürü söze ek olarak onun siyasi zekâsından, askeri yeteneklerinden, hukuki yaklaşımlarından da konuşacağız türlü mecralarda. Müsaadenizle ben devrimci cesaretinden söz etmek istiyorum. Bugün en çok ihtiyacımız olan şeyden yani! Cumhuriyet’in 100. yılını AKP’siz bir  iktidarla kutlamaya hazırlanırken, Atatürk’ün devrimciliğinden bahsetmek daha da önemli sanırım!

Osmanlı Devleti’nin dağılmasından sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması sırasında bir an sendelemeden bu sistemi kökten değiştirmesi bana kalırsa en büyük kararıydı. Halkın büyük bir kısmının muhafazakâr olduğu bir monarşide padişahlığa son vererek laik ve sosyal hukuk devletini kurması cesaretinin ve devrimciliğinin en büyük göstergesi bana kalırsa! Cumhuriyet’e geçmeden önce ‘’ara rejim’’ler deneyerek halkın olası tepkilerini göğüslemek gibi ‘’yan yol’’lar denemek yerine doğrudan Cumhuriyet’in ilanı onun öngörüsünün de ne denli güçlü olduğunu anlatıyor.

Harf devrimi, saltanatın kaldırılması, medeni kanunun kabulü, kadının seçme ve seçilme hakkını kazanması cesur ve devrimci adımları... Hilafeti kaldırmak ise kimsenin aklından geçiremeyeceği kadar zorlu ve mühim bir adım! Saltanatı kaldırırken 500 yıllık Osmanlı geleneği ile Hilafeti kaldırarak da 1300 yıllık İslam geleneği ile açıkça büyük mücadeleyi göze almış bir Dünya lideri Atatürk. Bugün ağır aksak ilerliyor bile olsa, demokrasimizi Arap coğrafyasından ve İslam ile yönetilen tüm ülkelerden ayrı tutan en devrimci adım bana kalırsa!

Atatürk’ü ölüm yıl dönümünde anarken, tüm bu cesaretini anlamayı da çok kıymetli buluyorum. Zira, Atatürk Türkiye’sinin ve Cumhuriyet’in neredeyse tüm kurumlarının yok edildiği bir 20 yıl geçirdik. AKP iktidarından önce, cemaatlerin devlette yapılanma sürecini de hesaplarsak, 50-60 yıldır Cumhuriyete karşı mücadele sergileyen bir anlayış var karşımızda. Bu anlayışı sonsuza dek iktidardan uzak tutacak şey de muhalefetin cesur adımları!

Birkaç örnekle bakalım meseleye! İYİ Parti, AKP’ye benzemek yerine, yepyeni söylemlerle halkın karşısına çıktığı için büyüdü, serpildi. Ne zaman ki AKP ve MHP’nin siyasal İslamcı ve ırkçı söylemlerine sarıldıysa oylarındaki artış artık durdu. Ya da CHP örnekleri var önümüzde. AKP’nin güvenlikçi politikalarının tuzağına düştüğü anlar oldu. Dokunulmazlıkların kaldırılması gibi. Birçok milletvekili ve hatta parti lideri cezaevinde şu anda. Ama CHPKK gibi bir yaftadan kurtulamadı CHP. Kötü bir kara propagandanın hedefi oldu. Ancak sınır ötesi operasyonlarda hükümete tezkereye hayır diyerek AKP’nin bu tuzağına düşmedi. Üstelik bu durum, CHP’nin cesaretli bir adımı olarak alkışlandı tüm politik çevrelerce.

Demek ki, seçmen Ekmeleddin İhsanoğlu gibi bir vaka ile karşılaşmak istemiyor. Yani AKP’yi ancak AKP’nin potansiyel seçmenini etkileyerek yenmek gibi bir zorunluluk yok. Aksine, AKP’ye benzemeden, AKP ile mücadele edecek kadroları istiyor halk. Cesur, mücadeleci, devrimci kadrolarla ülkenin uğradığı bunca hasarın geç de olsa onarılacağına inanıyor. Ülkenin yüzde 70 gibi bir çoğunluğunun sağ/merkez sağ/liberal sağ olduğu gerçeğine rağmen, ideolojiden çok cesur adımlar belirleyici olacak Cumhuriyetimizin 100. yaşında.

Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener’in bu çıkışları karşısında en çok Saray ve AKP Genel Merkezi korkuyor. Çünkü cesaretin bulaşıcı olduğunu en çok onlar biliyor. Millet İttifakı her krizden daha güçlü çıkıp her seferinde sözünü daha gür sesle söyledikçe alkış alıyor. Sesimiz güçleniyor.

Bu halkın en büyük ihtiyacı inanç. Cesur ve kararlı liderlere inancımız her daim yüksek bu coğrafyada. Halk, kendisi adına hesap soracak kabiliyet ve inançta kadrolara oy verecek. “AKP, kaybedeceği bir seçime girmez’’ ya da ‘’kaybetseler de gitmezler’’ gibi geliştirilmiş iki tehlikeli argüman var. Bu korkuları bir kenara bırakarak inançla mücadele etmemiz gerekiyor. Geleceğimiz için, yarınlarımız için!

Bütün fakirliğimize ve fiziksel güçsüzlüğümüze rağmen ülkeyi emperyalist işgalcilerden kurtardığımız savaşların üzerine neredeyse bir asır geçti. Büyük bir inançla, cesaretle savaştı bu halk. Büyük Önder Atatürk’ü bir kez daha, bu halkı bu denli güçlü ve devrimci duygularla harekete geçirmeyi başardığı için minnetle anıyor ve onun bugün hepimize yeniden cesaret veren bir sözüyle bitirmek istiyorum:

Geldikleri gibi giderler!