Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta Cuma günü ekonomi reform paketini açıkladı. Açıklanan pakette bir-iki dişe dokunur ifade hariç elle tutulur reform kelimesinin içini dolduracak açıklamalar görülmedi. Açıklanan ifadeler herhangi bir paket açıklamadan her biri kendi bakanlıkları içerisinde 19 yıldan beri rahatlıkla yapılacak düzenlemelerdi. Sayın cumhurbaşkanı önüne konmuş camdan okuduğu paketi açıklarken belki bunu kim yazdı, biz zaten bunları kararname ve genelgelerle şimdiye kadar çözerdik diye düşünmüş de olabilir. Bana göre paket şöyle başlasa ve aynı anda hemen bir gün dahi gecikmeden hayata geçirilseydi daha inandırıcı ve güven verici olacaktı.

Sarayın tüm masraflarını kısıyoruz, yeni yapılacak iki saray için ayırdığımız ödeneği iptal ederek pandemiden etkilenen esnaf ve vatandaşlara aktarıyoruz.

Cumhurbaşkanlığı envanterinde bulunan fazla uçakların tamamını satıyoruz.

Bu yıl saraya alacağımız 47 taşıtın alımından vazgeçtik, fazla araçları da satıyoruz.

Kapalı olan işyerlerinin kira, elektrik, su, emlak vergileri vs. tüm borçlarını biz ödeyeceğiz.

Pandemi nedeni ile her vatandaşımıza bir asgari ücret hibe desteği veriyoruz. (ABD hibe olarak her vatandaşına 1.400 dolar veriyor, hane halkı bütçesine 5.600 dolar hibe desteği veriyor)

Gerekli olmayan kurul, komite ve başkanlıkları kaldırıyoruz. Bunlara ayrılan bütçeyi iptal ediyoruz.

Varlık fonunu Sayıştay denetimine açıyoruz. Kamu banka ve diğer kuruluşlara atanmış olan liyakatsiz (Güreşçi) yöneticileri görevden alıp yerine konusunda uzman kişilerin atamasını yapıyoruz.

Çiftçinin borçlarının tamamının faizlerini siliyoruz. Anapara borçlarını 2022 yılı sonuna erteliyoruz. Yerli tohumu teşvik ediyoruz… şeklinde yüzlerce madde açıklanabilirdi. Çünkü, Ahmet Davutoğlu 2015 yılında şeffaflık başta olmak üzere 25 başlıkta 1350 madde ve eylem planı açıklamıştı ama koltuğundan oldu.

Yukarıda örneklerle açıkladığım düzenlemeler çok rahatlıkla yapılır mı? Tabi ki yapılır ama onu yapacak güçlü irade lazım. İşin o tarafında irade, bazı alışkanlıklar ve hesap verilemeyen yetkilerinden vazgeçmesini gerektirir. Paket hakkında birkaç olumsuz ve çelişkili açıklamalara gelince;

Hedef enflasyon düşünülüyor ama şimdiye kadar yapılan zamlar hedef enflasyona uymuyor… otoyol ötv vs.

Kamu özel iş birliği yasasını çıkaracağız diyor. Demek ki şimdiye kadar yapılanların hepsi kanunsuz yani bir mevzuata dayalı değil, hukuki altyapıdan yoksun ve şeffaflık ilkesine aykırı olduğu gözüküyor. Muhalefet kanadından yönetilen sorulara ticari sır diye cevap verilmemektedir.

Milyonlarca işsiz, yoksul, aç, borçlu, emekli, atanamamış vatandaş için ne yapılacağından hiç bahsedilmemiş, ‘devleti yaşat ki insan yaşasın’ söylemini hep ifade eden cumhurbaşkanı bu hususta vatandaşı yaşatacak elle tutulur bir reform söylemi açıklamadı.

Kamu ihalelerinde rekabeti artıracak düzenlemelerden bahsedildi. Demek ki 19 yılda bozmuşsunuz… Kâğıt üzerine yazılı ve açıklanan hususlar uygulamada görülmez ise anlamsız kalacaktır. Kamu ihale kanunu ve ilgili mevzuatlarda 19 yılda 186 kez düzenleme yapılmış olup sistemin kendi elleri ile bozulmuş olduğu anlamı taşımaktadır.

Bütçede birlik adı altında, emeklilik birikimleri, belediyelerin sosyal yardım harcamaları da dahil her şeyi tek adama bağlama projesi bu pakette de kendini gösteriyor.

Bu pakette 850 bin esnafa yönelik “Kuaför, tesisatçı, tamirci” gibi esnafımızı gelir vergisinden muaf tutuyor, beyan yükümlülükleri de kaldırılıyoruz.” denildi. Özünde iyi olan bu düzenleme, asgari ücretli açısından vergi adaletini zedeleyecek gibi olacak.

Devlet planlama teşkilatı, köy hizmetleri, hıfzı sıhha gibi oldukça yararlı kuruluşlar çoktan kaldırıldı. Bu pakette yine tek adama bağlı komite ve kuruluşlar oluşturularak sarayın yönetememezlik yükünü daha da artırıyor. Oysa, bu yeni kurulacak komite ve kuruluşlar ilgili bakanlıkların altında çalışabilirler. Bu şekilde devam ederse çok başlılık ve paralel kurullar oluşur.

Daha çok eleştirilecek ve daha az fayda sağlayacak paket için, Türkiye'nin demokrasi, yargı bağımsızlığı, basın özgürlüğü, şeffaflık ve diğer özgürlükler konusundaki karnesi düzelmeden ekonomide sürdürülebilir bir başarı yakalanması mümkün olmayacak ve yabancı yatırımcıyı çekemeyecektir.

Sonuç olarak; günü kurtarma mantığı ile boş olan devletin kasasını çevirmek ve dış borçları ödeyebilmek için durumdan vazife çıkarır gibi suyun akışına göre mali kararlarla zaman kazandırıcı uygulamalar vatandaşı rahatlatmıyor. İthalata dayalı büyüme, aşırı döviz ihtiyacı, hayat pahalılığı diye adlandırdığımız gerçekte yüzde 35-40’ları bulan enflasyon, kamu bağlantılı iş ve faaliyetlerde zamlar ve vergi artışları vatandaşın cebindeki parayı çoktan tüketti. Emeklilik birikimleri de bütçede birlik söylemine dahil edilerek vatandaşın cebindekini de bize verin dedirtti.