Selim İleri’yi bilir misiniz? Yoksa “kitap fuarlarında”, yazılı ve görsel basında cemalini sık sık görmediğiniz için tanımaz, bilmez misiniz? Ben biliyorum. Ta gençlik yıllarımda Her Gece Bodrum’u, Cehennem Kraliçesi’ni, Cumartesi Yalnızlığı’nı, Pastırma Yazı’nı okuduğum için herhalde. Onun o kibar, kırıp dökmeyen, insanın içindeki insanı bulup karşımıza çıkaran dili ve üslubu yüzünden belki de… Kaldı ki yıllar önce Adam Öykü’de Orhan Kemal üzerine yazdığım bir yakınma yazısı yüzünden beni fena halde haşlamıştı. Küçük bir yanlış anlaşılma tabii. Ben, canım yana yana “Orhan Kemal de okunmuyor artık” demiştim, İleri ise Cumhuriyet’teki köşesinde benim kim olup da Orhan Kemal için böyle bir yazı yazabildiğimi sormuştu. Tabii ben de karşı bir yazıyla Orhan Kemal’in artık istenildiği kadar okunmuyor olmasından hoşnut olmadığımı, bunun bir gözleme dayandığını, o yazıyı yüreğimi kanata kanata yazdığımı belirttim.  

Aradan yıllar geçti. Moda’da, Koço Restoran’da rastladım, yanına gidip kendimi tanıttım, “İşte adını hiç duymadığınız o kişi benim” dedim. Nezaket gösterip masasına davet etti. Birkaç masa ötede bir arkadaşımın beni beklediğini söyleyip teşekkür ettim. İyi akşamlar dileyip yanından ayrıldım.

Selim İleri’yi yalnız yazdıkları için değil, edebiyata yaptığı içtenlikli katkıları ve kendini her türlü çirkeflikten sakındığı için severim. Bana göre onun bütün yazdıkları, toplumsal kalitemizin yükselmesine hizmet ediyor ve yaptıklarını gözümüze sokmuyor. Şu son zamanlarda eskisi kadar anılmıyor adı. Uzak duruyor. Belki bunun nedeni aşağıdaki şu satırlardır: 

“Şimdi ve her zaman; birbirimize yaptığımız gibi; başka hırpalayışlar, nifak sokuşlar, sık sık, her an, kara çalışlar, bölücülükler, ara bozuşlar; birbirimize, yeniden, başka sersemlikler, kibir, afra tafra satış. "

Bu tespitlerin hangisi yanlış? Yazık ki politika esnafında gördüğümüz üslup bozukluğunun âlâsı edebiyat dünyasını zehirli sarmaşıklar gibi sarmış, kendi kendilerine “yazar”, “şair” pâyesi veren eşhasta doruğa ulaşmıştır. O yüzden Selim İleri dargın. Kırgın. Bu keşmekeşin içinde olmak istemiyor. Uzaktan seyrediyor ve o son derece duyarlı kalbiyle üzülüyor. Tabii ki yazıyor bir yandan ama şunları da söylüyor:

“Her şeyi yazmaya çalışıyorum. Yazdıklarım, ne yazıktır ki, hafızasını kaybetmiş -veya kaybettirilmiş- insanlara hiçbir şey ifade etmeyecek. Mâzisi silinmiş ve mâzinin silinmesinden, tabuta konulup toprağa verilmesinden horon tepecek kadar hoşnut, başına gelen büyük felâketten daima habersiz bir toplumda, bu keşmekeşte, bu hercümerçte kime sesleneceğim? Çoğu defa, kelimelerim bir mana taşımayacak.” (Mel’un)