Toplumsal düzende etik anlayışın egemen olması için sadece siyasiler konuşuyor gibi gözüküyor.  Konu siyasi düzeyde algılanınca partilerin seçmeni de taraf tutuyor. Oysa tarihin derinliklerinden gelen felsefeciler, bilim insanları, toplumsal eğitmenler var. Aristo’dan Sokartes’e, Buda’dan Nehru’ya, Yunus Emre’den Pir Sultan Abdal’a, Rabindranath Tagore ve Halil Cibran’a dek yüzlerce bilge insan, toplumda ahlak (etik), iyi insan konusunda yazdılar, anlattılar, ders verdiler, uyardılar, çağrıda bulundular…

Siyasal iktidarlar yaptıklarını savunur duruma düştükleri zaman hiçbir kural tanımıyorlar. Oysa bu partiler iktidar olmadan önce özgürlük, barış, ahlak, adalet sözleri vermişlerdi. Sözlerini tutar gibi gözükenler kuralları değiştirerek yasal koruma altına da girebildiler. Sonuçta bazı ülkelerde bu işe yaradı, bazı ülkelerde yanlış yapan, etik kurallara uymayan, haliyle uluslararası hukuk kurallarının dışına çıkan devlet yöneticileri ceza aldılar. Bunlar arasında Berlusconi ve Sarkozy’yi sayabilirim.

Silvio Berlusconi vergi kaçırma suçundan dört yıl hapis cezasına çarptırıldı, cezası af yasası gereği bir yıla düşürüldü Yaşı 70'den fazla olduğu için Berlusconi’nin cezasını ev hapsi ya da sosyal hizmet olarak çekme hakkı bulunuyordu. O da sosyal hizmet olarak çekmeyi seçti. Bir yıl boyunca haftada bir kez en az dört saat Sacra Famiglia Bakımevi'nde çalışmak zorunda kaldı.

Eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, yolsuzlukla suçlandığı "telekulak" davasında, 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Hakkında Libya Lideri Kaddafi’den fon sağlamak iddiası da var. Dava hazırlık sürecinde.

Onlar kendilerini savunuyor, örneğin Berlusconi "sol görüşlü ve önyargılı" yargıçların hakkında siyasi bir karar aldıklarını iddia ederek suçsuz olduğunu iddia ediyor.

Orası Avrupa diyelim, onlar bilgilere belgelere ulaşıyor. Türkiye’de bilgi istiyorsun “ticari sır” deniyor. Belge çıkarıyorsun ticari sır açıkladığın için mahkûm oluyorsun. Zaten bilgi edinmek için soru soran milletvekillerine de “ticari ve mali bilgiler, bilgi edinme kanunu kapsamı dışındadır” cevabı veriliyor.

Tabii ki özel şirket ile kamu arasındaki sözleşme özeldir. Uluslararası anlaşmalarda öyle maddeler vardır ki idarenin bazı seçimleri kendisine ek mali yükümlülük yaratır, bazılarının bedeli de yüksektir. Bunu “akıl edebilmek” tabii ki birikim ister. Ancak kamuoyuna açıklamamak garantisi ile bu bilgiler milletvekillerine verilmez, sadece iktidar yetkilileri bilirse ne olur?  Ya da şöyle soralım; seçim sonucu iktidar değişir de yenisi bu bilgileri isterse, gidenler evrakları yakacak mı, bilgisayarlardan silecek mi?

Gün gelir devran döner, keser döner sap döner diye bir deyişimiz var.  Bizde durum nasıl olur diye meraktayız.  Milletvekillerinin bazı soruları şöyle:

Şehir hastanelerinin maliyeti nedir?

Çiftçinin Ziraat Bankası'na olan borcu nedir?

Yavuz Sultan Selim, Osmangazi Köprüsü, Avrasya Tüneli, İzmir-Bursa Otoyolu'nda şirketlere verilen geçiş garantileri nedir?

TRT'de yayımlanan dizi, film ve belgesel sayısı ve bunlara yapılan harcama nedir?

İstanbul Hava Limanını işleten İGA ile yapılan sözleşme nedir?

Afrin'den ihraç kaydı ile alınan 44.5 milyon dolarlık zeytinyağı doğru mu?

AKP'li belediyelerin yurt dışından ithal ettiği ürün ve hizmetler ile bunlara harcanan miktar nedir?

Böyle onlarca soru var, yanıtlar standart; “ticari sır”.

Bugünkü şartlarda bu soruların yanıtını sandıkta bulmak olası.