Atatürk’ün “yurtta barış dünyada barış” prensibi yüz yıl sonra geçerliliğini koruyor.  Kurtuluş Savaşı’nın komutanları yapılan anlaşmalarda öylesine ifadeleri karşı tarafa imzalattılar ki, anlaşma 100 yıl sonrasının sorununu çözdü. Örneğin, Rusya Ukrayna Savaşı’nda Montrö Antlaşması ülkemizi savaşın dışında tuttu.  

Ülkemizin dış politikadaki uzman kişileri bu geleneği sürdürdü. İnönü ülkemizi İkinci Dünya Savaşı’nın dışında tuttu. 1959'da imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmalarıyla ülkemiz Kıbrıs’ta garantör devletlerden biri oldu. Bu hakkını kullanarak Ecevit hükümetinin 1974’teki Barış Harekatı’nın ardından Otonom Kıbrıs Türk Yönetiminin kurulmasını sağladı. 13 Şubat 1975'te Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983’te de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edildi. O günden bugüne dek Kıbrıs adasında barış egemen.

Dış politikadaki ülke çıkarı geleneği 2000’lerin başına dek sürdü. 25 Şubat 2003'te Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan "Türk Silahlı Kuvvetleri'nin yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması için Hükümet’e yetki verilmesine ilişkin başbakanlık tezkeresi” 1 Mart’ta Meclis Genel Kurulunda reddedildi. Onun için bu tezkere “1 Mart Tezkeresi” diye bilinir. İktidar partisi milletvekillerinin bir kısmı tezkereye HAYIR dedi.

Sonra ne oldu, ABD Türkiye üzerinden Irak’a giremedi. Irak’a ilk müdahalesini 19 Mart 2003’te yaptı ve Irak işgal edildi.

Arap Baharı, yani Arap ülkelerine barış getirme hareketi 17 Aralık 2010’da Tunus'ta Muhammed Buazizi'nin kendini yakmasıyla ateşlendi. Libya’da bulunduğum sırada, 7 Şubat 2011’de Libya’ya sıçradı. Muammer Kaddafi 20 Ekim 2011’de öldürüldü, 42 yıllık yönetimi sonlanmış oldu. Mısır’da Tahrir Meydanı gösterilerinin ardından Hüsnü Mübarek 11 Şubat 2011’de başkanlık koltuğunu bıraktığını açıkladı.  

Suriye’de ise gösteriler 15 Mart 2011’de başladı. Suriye iç savaşa sürüklendi ve yüzbinlerce kişi iktidar tarafından, daha sonra karşıt güçlerce öldürüldü. Suriye’de sular hala durulmadı.

Türkiye için tezkere yeniden gündeme geldi. Bu kez tezkere TBMM Genel Kurulu’nda 2 Ekim 2014 tarihinde kabul edildi. “Hükümetçe takdir ve tayin olunacak şekilde, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerektiği takdirde sınır ötesi harekât ve müdahalede bulunmak üzere yabancı ülkelere gönderilmesi ve aynı amaçlara yönelik olmak üzere yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması…” için hükümete bir yıl süre ile yetki verildi.

Daha sonra bu yetkiler iki yıla çıkartıldı. 

Son olarak ise 1 Mart tezkeresinin reddinden 20 yıl sonra, 17 Ekim 2023’te yeniden kabul edildi. Yabancı silahlı kuvvetler ifadesi bu tezkerede de yer alıyor. Bu kuvvetler için şimdi hükümetçe yerine doğal olarak Cumhurbaşkanınca sözcüğü konmuş durumda.

Muhalefetin geç de olsa kamuoyuna yabancı asker konusunu getirmesi ulusal bilinç açısından olumlu. 

Ancak, bir ABD’nin konumuna dikkat etmek gerekir düşüncesindeyim.

Arap Baharı, yani Orta Doğu ve Kuzey Afrika Ülkelerine Demokrasi getirmesi projesi ne kadar barış getirdi ne kadar demokrasi getirdi.

2000’li yılların başında bölgede ABD üssü olmayan sadece üç ülke vardı: İran, Irak ve Suriye. ABD balta gibi önce Irak’a girdi, petrol sahalarını kontrol altına aldı.  Arap Baharı ile de Suriye’ye girdi ve petrol alanlarına çöktü. Sırada İran var ama AND için İran’a saldırmanın acelesi yok, zira orada petrol yok. 

Doğu Akdeniz’deki doğal gaz rezervi ile Katar’dan Avrupa’ya sevk edilecek doğal gaz dikkate alındığında, tam ABD’nin iştahını açacak ve bir timsah gibi saldıracağı yıllarca para getirecek bir servet var ortada.

Medyada magazin haberi gibi verilen savaşın ötesine baktığımız zaman bizim için de riskli durumlar söz konusu olabilir.