Elazığ Sivrice'de 6.5 şiddetinde deprem oldu, Bölgede toplam ölü sayısı 41.

Deprem bir sorun ve onunla birlikte yaşamak zorundayız. Onunla yaşamak için teokrasiye mi yaslanacağız, tekniği mi kullanacağız?

Devletin başı diyor ki; “Bu tür afetler büyük bir imtihandır. Böyle bir imtihanı milletçe biz hep sabırla eda etmiş bir milletiz. Bu konuda Müslüman olmanın, teslimiyetin hep en güzel örneklerini vermişiz.”

Devlet politikası böyle, imtihana giriyoruz, ölen cennete gider, ya kalanlar? Öyle ya, devletin başı diyor ki “Rabbim mekânlarını cennet eylesin, cennetinde bizleri buluştursun”. Haydi bakalım; kendisi cennete gidiyor, depremde ölüp gidenlerle de orada buluşalım, diyor.

Bunlar şaka değil, algı yaratmak. Zaten Vali de İçişleri Bakanı’na -mikrofonların sesi duyurduğunun farkında olarak veya olmayarak- “algı çok iyi “ dedi

İyi algı ne demek? Haberciler soğukta çadırın içine sığınan depremzedeye soruyor, ‘mutlu musunuz?’ Hayır diyecek hali yok ki vatandaşın. İyi algı, vatandaş olayın farkında değil demenin bir başka yolu. 24 Ocak gecesi deprem onu vurmuş, kış günü perişan olmuş…

Ayrıca Elazığ’da 13 bin 151, Malatya’da 28 bin 485 Suriyeli var.

100’e yakın bina yıkıldı hasarlı bina sayısı da bin 300. Ama kentlerde herkes sokakta. Elazığ’ın nüfusu yaklaşık 600 bin, Malatya’nınki 770 bin. Köylerde ise dram yaşanmakta. Köylünün yıkılan sadece kerpiç evi değil, yıkılan damın (ahırın) altında kalan ineği, koyunu da yani serveti de telef oldu.

Önüne mikrofonu uzatan soruyor: ‘Mutlu musun?’ İktidar yaltakçılığı böyle bir şey!

Japonya Müslüman değil, Budizm ve Şintoizm inancı egemen orada. Depremin şiddeti 8 olduğu zaman bile binalara hiçbir şey olmuyor, bizde 6,5 olduğu zaman onlarca can kaybı var. Hiçbir sözün arkasına saklanmaya gerek yok!

Biz her depremden sonra, yapacağız edeceğiz diye ahkam keserken, gelişmiş ülkelerde binalar yenileniyor, yüksek şiddetteki depreme uygun hale getiriliyor.

Bizde İçişleri Bakanı diyor ki; “Diyanet İşleri Başkanımız burada. Hocalar vasıtasıyla depremden etkilenen vatandaşlarımıza destek olmak için çalışmalar devam ediyor.”

41 Ölünün duasını okumak için bir hoca yeter, diğerleri ne için orada?

Deprem havadan gelmiyor, yerin altında yıllarca, on yıllarca biriken enerjiden oluşuyor. Burada test edilen şey binalarda oturanın imanı değil, bina inşa edilirken kullanılan hesap tekniğidir.

Depremlerde ortaya çıkan gerçek şu: binaların fay hatları üzerinde yapılmasına göz yumulmuş. Ayrıca deprem bölgelerinde zemin hesapları, demir/ beton hesapları olası deprem şiddetine göre yapılmıyor. Mühendislik, teknik bir yana, imtihan öbür yana.

Marmara depreminden sonra deprem vergisi geldi, bir defalık dendi, 20 yıldır toplanıyor. Toplanan on milyarlarca lira nereye harcandı? TOKİ diyor ki, konut yaptım. Deprem alanlarında mı yaptın? Buna cevap vermesi zor. 50 milyardan fazla paranın hesabını vermekte zorlanıyorlar. TOKİ evlerini dağıtırken partilerine kayıt ettirip dilekçe aldılar da ne oldu? Siyasetle depremin önüne mi geçtiler?

Vergiden kaçınması için Ensar Vakfı’na aracılık yapan Kızılay para toplamaya çalışmış, olmamış. AFAD toplamaya çalışmış olmamış. Devreye Acun Ilıcalı girmiş 70 milyon lira toplamış. Hem de bir gecede. Sonra da İçişleri Bakanı “AFAD yönlendirmeden kimse Malatya ve Elazığ'a bir şey göndermesin” diye talimat vermeye çabalıyor. Kaymakamlara ise AFAD için yardımlarınızı şöyle yollayın diyor.

Televizyona öyle, kaymakama böyle. Algı yaratmak böyle bir şey.

Yineleyeyim: Depremde bir imtihan varsa o da inşaat mühendisleriyle ne kadar tanışmış ve binanızı tekniğe ne kadar uygun olarak yaptığınızın imtihanıdır. Deprem önlenemez, binalarda enayice ölmek önlenir. Ötesi hikaye! Ama tabii anlayabilene…