Cumhurbaşkanı Erdoğan 5 Haziran Çevre Günü mesajında “Tabiat insanlara emanet edilmiş canlı bir varlıktır. Tüm unsurlarıyla doğanın korunması bir tercih değil zorunluluktur” demiş. Saray’ın sözcüsü de benzer bir açıklama yaparak “Çevreyi korumak bize verilen emanete sahip çıkmaktır” diye tweet atmış. Çevreden çok şehircilik işleriyle iştigal eden bakanlığın bakanı da “En büyük mirasımız tüm doğal güzelliklerin korunduğu Türkiye’dir” diye buyurmuş.

İnsan bu mesajları görünce başka ülkede yaşadığı ya da bu ülkeyi başkalarının yönettiği sanısına kapılıyor. Gerçeklikle bağının koptuğunu, hayal gördüğünü, aklının yerinde olmadığını düşünüyor. Biraz üzerinde durup düşündüğünde bu ülkede yaşadığını, bu sözleri söyleyenlerce yönetildiğini ve aklının yerinde olduğunu anlıyor ve bu kez kendisiyle fena halde dalga geçildiği duygusuna kapılıyor.

Çevrenin tüm unsurlarıyla bize verilmiş bir emanet olduğunu söyleyenlere ve bu yazıyı okuyanlara yan yana sıralanmış bazı kelimeler söylesem ne demek istediğim anlaşılır sanırım.

Kazdağları, Cerattepe, Murgul, İkizdere, Ayder, Uzungöl, Salda Gölü, Dipsiz Göl, Tuz Gölü, Van Gölü, HES’ler, Bergama, Efemçukuru, Yassıada, Kuzey Ormanları, Beton İstanbul Projesi, Yatağan, Akkuyu, Deniz Salyası, Karadeniz Sahil Yolu, Marmaris Okluk Koyu, Aliağa gemi söküm tesisleri ve daha yüzlercesi.

Her biri binlerce söz söylemeyi gerektiren bu kelimelerin ne anlama geldiğini bu ülkede yaşayan milyonlar biliyor. Siyasi iktidar tarafından söylenen çevreci mesajların altına sadece bu kelimeleri yazmak bile sarf edilen sözlerin havada kalmasına yeterli oluyor.

Çevreyi, “tüm unsurlarıyla birlikte” yok edenler, yok edilmesine göz yumanlar, yok edilmesine karşı direnenleri süründürenler şimdi çevre gününde çevrenin ne kadar önemli olduğunu anlatmak için sıraya girmişler. Çevre gününde çevreci görünüp kalkınma ve üretimi arttırma bahaneleriyle çevrenin yok edilmesine yol açanların söylediği sözlerin çevrenin ve doğanın korunmasına faydası yoktur. Esasen bu sözlerin doğa tarafından umursanması da söz konusu değildir.

Ülkeyi yönetenlerin çevreye karşı duydukları hassasiyet verdikleri demeçlerden değil yaptıkları veya yapmadıkları işlerden anlaşılır. Mevcut siyasi iktidarın yaptıkları da yapmadıkları da yapılmasını önledikleri de çevre konusunda ne düşündüğünü göstermeye yeterlidir.

Ağaca, denize, göle, dereye, nehre, vadiye, yamaca, tepeye, kuşa, böceğe, hayvana ve hatta kendisinden saymadığı insana karşı hoyrat, acımasız, tepeden bakan, yok etmekte beis görmeyen bir siyasi anlayıştan çevreyi korumasını beklemiyoruz zaten. Beklediğimiz tek şey aklımızla alay edilmemesi, küçük görülmemesidir.