Her yıl sanki bir öncekinden daha hızlı akıp gidiyor. Üstelik kanımca yaşlanmayla da çok ilgisi yok bu durumun. Sonuçta çevremizde 5G hızında bir tüketim söz konusuyken yaşadığımız günlerin çar çur olmamasını ummak iyimserlik olur. 2019’u 2020’ye bağlayan ve bu ilk cümlelerin aksine hayatı bir anda durduran salgın musibetine rağmen ve belki de o dur(dur)manın getirdiği hırsla ve öç alırcasına eskisinden de hızlı geçiyor zaman. Hadi hızla geçmesi neyse, geçerken başımıza türlü belalar sarmaktan geri kalmıyor. 


SAYFANIN TAMAMINA ULAŞMAK İÇİN TIKLAYINIZ


Hain 2021, insafsız 2021, yine ne çektik senden bu uğursuz yıl boyunca! Küresel felaketlerden, bölgesel savaşlardan sonra seller aldı başını, iklim bir tuhaflaştı ya, tüm dengesizliğini üzerimizde denemeye ağırlık verdi, içimizi yakan yaz yangınları oldu aylarca. Virüs üşenmedi, kendine yeni varyantlar buldu. Omicron senin bumicron benim derken gemi aşıya aldık, direnmeye çalıştık. Ama nafile, bilimsel tüm çalışmalara karşın tam olarak durdurulamayan, başını buradan indirsek öte yandan fırlayan bir lunapark oyuncağı gibi baskın üstüne baskın verdi salgın. Daha neler olmadı ki: Erkek denen ucube yaratıkların işlediği cinayetler, uyguladıkları şiddet kesilmediği gibi daha da arttı. Kıyılarımızı, ormanlarımızı talan etmek isteyen arz düşmanları çevremizi yine sardı. Üstelik bu heriflerin utanmazca demeçlerine maruz kaldık. Toplumsal kutuplaşma çemberini genişletirken giderek belimizi büken hayat pahalılığı, tarihimizde görülmemiş bir aşamaya ulaştı. Zenginlerin daha da zengin olma planlarını yaşama geçirmek için dolar ve euro şahlandı. Diğer para birimleri de baktılar ki pabuç pahalı, biz eksik kalır mıyız yahu deyip kibirlendiler, kurumlandılar. Bütün bunlar yaşanırken gerçeklikle tezat biçimde üretilen siyasi söylemler hâlâ bir kesimin algı kapılarından geçmeyi başarıyordu. Her seferinde şaşırıyoruz, “Pes doğrusu!” diyoruz. Ama her yeni yılda bizi yine şaşırtmayı başarıyorlar. Herhâlde istikrarlı oldukları tek alan da bu.

SALONLAR NE DURUMDA?

2021’de ana akım sinema(mız)  bu meselelerin çoğuna elbette yine sessiz kaldı. Bir tür alışkanlık herhâlde. Ana akım sinemanın derdi genel olarak para kazanmak olduğu için paragöz yapımcılar, 2020 boyunca yaşadıkları krizin acısını çıkarmak istediler. Ama uzun süre kapalı kalan sinema salonları ve genel seyirci kitlesinin kapalı mekânlara güven duymaması yüzünden vizyona sokulan filmlerin büyük kısmı sinek avladı. Box Office sitesi verilerine göre bu yıl yaklaşık 12,5 milyon biletli seyirci salonlara geldi. Vizyona giren film sayısı ise 201. 2019’da 59 milyon biletli seyirci ve 400 küsur film olduğu düşünülürse bu çok ciddi bir düşüş elbette. Bu sebeple bağımsız sinema salonlarından bazıları kapandı, bazıları hâlâ direniyor. Fakat hem bakanlık destekleri çok zayıf hem de yapımcılar hâlâ tam bir güven ortamı oluşmadığı için merakla beklenen yapımları gösterime sokmakta kararsız kalıyorlar. Sonuçta ülke gişesi açısından baktığımızda yabancı filmlerde geçen yıl Tenet şeytanın bacağını kıramamıştı. Denis Villeneuve’ün yeniden uyarladığı Dune ortalama bir sonuç elde etti. Bu yılın verileri değerlendirildiğinde milyon seyirci barajına ulaşan Hızlı ve Öfkeli 9 (959.767 kişi) ve iki milyonu aşan Örümcek Adam Eve Dönüş (2 milyon 35 bin kişi) var. İki hafta önce vizyona giren Matrix Resurrections (geçen hafta verilerine göre 372.975 kişi) beklenenin aksine sağlam bir gişe hasılatı vermedi. Büyük umutlarla salonlara gelen Eternals, Wonder Woman, Black Widow, Ölmek İçin Zaman Yok Gibi gibi filmler de buna dâhil. Salgının yeniden yükselişe geçme olasılığının konuşulduğu 2022’de sinema salonlarının eski bilet satışına ulaşamayacağına keskin gözüyle bakılıyor.

YİNE DİJİTAL PLATFORMLAR

Böylesine sorunlu, kaygan bir ekonomik ve kültürel zeminde kazananlar dijital sektöre yatırım yapanlar oldu. Dünya çapında internet tabanlı film-dizi izleme platformları pıtrak gibi çoğaldı. Bizde de epeyce ‘streaming’ kanalı mevcut. Bu alanın öncülerinden uluslararası çaptaki Netflix’in salgın dönemini fırsata çevirdiği aşikâr. Son iki yılda ciddi miktarda abone artışı gerçekleşti. Ayrıca doğrudan bu tür platformlar için çekilen yapımlar da çoğalmaya başladı. Geçen yıl karşımıza çıkan Atiye’nin ve Aşk 101’in devam sezonları geniş kitlelere yine ulaştı ama nitelik açısından değerli bir ürün ortaya koyamadı. Önceki yılın büyük başarısı Bir Başkadır gibi yılın başlarında izlediğimiz Fatma ve son aylarda karşımıza çıkan Kulüp dizileri özene bezene çekilmiş öykülerin yavaş yavaş ağırlık koyacağını müjdeleyen yapımlar oldu. Netflix’in rakibi konumunda yer alan ve daha orijinal işlere imza atan BluTV ise özellikle kısa dizilerde başarılı örnekler ortaya koydu. İlk ve Son, Saklı ve Yeşilçam gibi yapımlarla adından söz ettirdi. Tabii çok konuşulan ama üzerinden biraz çalışılmış, incelmiş bir hamasetten öteye gitmeyen Börü 2039 gibi ilginç girişimler de söz konusuydu.

AH ŞU TİCARİ SİNEMA(MIZ)

Fiziksel gösterimler açısından ise ticari sinemanın varlık gösteremediği bir yıl oldu diyebiliriz. Her nasılsa üç harflileri konu alan ucube filmler, salgın ertesinde bile gösterim şansı bulabildi. Yapımcıların piyasanın olumsuz mali durumunu gözetip masraftan kaçınarak film çekme sevdaları yüzünden beş para etmez filmlere maruz kaldık. Ucuz komediler, ağlama gereksinimini gideren yapımlar, milliyetçi, tarihi söyleme yaslanan ve geniş kitleleri bu şekilde avlayacağını düşünen hesapçı işler arasında, bağımsız ruhla ve neredeyse imece usulüyle kotarılan, tarihi-biyografik filmlere örnek olabilecek Hakikat: Şeyh Bedrettin gibi dişe dokunur filmler de çekildi. Fakat ticari sinema açısından önceki yıllara göre çok daha kısır bir dönem olduğunu belirtmek gerek. Yüzbinler bandında izlenen Türk filmlerine baktığımızda listede üç film görebiliyoruz. Bunlar da seyirci tercihleri hakkında az çok bilgi veriyor: Aykut Enişte’nin devam filmi, yani ikincisi 728 bin, yandaş gönüllerden pay kapmak için çekilen filmlerden Âkif 653 bin, bir dönemin Ezel dizisiyle meşhur olan Ramiz Dayıdan medet uman Dayı: Bir Adamın Hikâyesi 409 bin izleyiciye ulaşmış. Büyük iddialarla çekilip neredeyse ücretsiz gösterimlerle herkesi salonlara çekmeye uğraşan 15/07 Şafak Vakti ise 120 binde kalmış. İşte ticari sinemamızın hâli pür melâli. Filmlerin az izlenmesi neyse de asıl üzücü olan nitelik açısından zayıflığı elbette. 

BAĞIMSIZLAR KANADI

Bağımsız sinemacılar cephesindeyse yıl boyunca çok iyi filmler çıktı karşımıza: Gölgeler İçinde (Erdem Tepegöz), Av (Emre Akay), Çatlak (Fikret Reyhan), Okul Tıraşı (Ferit Karahan), Kumbara (Ferit Karol), Cemil Şov (Barış Sarhan), Bilmemek (Leyla Yılmaz)  gibi yapımlar festivallerde boy gösterdiler, gösterimleri kısıtlı oldu, seyirci sayıları çok azdı ama ülke sineması adına umut vadeden bir serüven sundular. Yeni ve çok başarılı yönetmenleri müjdeleyen ya da birkaç film çekmiş isimlerin yerlerini perçinleyen filmlerdi bunlar. Ayrıca çok keyifli bir haber de kısa film dünyasından geldi. Serhat Karaarslan’ın çektiği Suçlular, Oscar ödüllerinde on beş adaylık listeye kaldı.  Bağımsız sinemanın sonradan ‘bağımlı’ kanada geçen yönetmenlerinden Semih Kaplanoğlu’nun son filmi Bağlılık Hasan, önceki iki filmine oranla daha başarılı bulundu ve Akademi ödüllerinde ülkemizi temsil etti. Tabii kısa listeye giremedi. Oysa Okul Tıraşı, Hayaletler, Gölgeler İçinde gibi çok daha önemli, değerli filmlerimiz vardı. Dilerim sonraki yıllarda ödüle gönderilen filmlerle ilgili de bir tür aydınlanma yaşarız.

İNSANA DEĞER VEREN SİNEMA

Ve sinema için 2022 dileğimizi bir kez daha yineleyelim: Kötü niyetli, parayı kafaya takmış yapımcıların ucuz, kof, zekâ özürlü filmleri artık yakamızı bıraksın! Üç harfli filmlerden de ucuz hamasetten de erkek egemen övgüler düzen maço ürünlerden de cinsiyetçi, mafyatik, medyatik söylemlere yaslanan ya da yutubırları, sosyal medya fenomenlerini başımıza bela ederek komik olduğunu zanneden filmlerden de bıktık. İnsana değer veren bir sinema istiyoruz. İster fantastik film ister belgesel çekin, ister Hollywood’a özenip aksiyonlu, mafyalı, çeteli, polisli filmler deneyin ya da masrafı az olduğu için tutarsa büyük kâr getirir köşeyi döneriz diye yeltendiğiniz komedi veya korku filmleri üretin; yeter ki seyircinin zekâsıyla oynamayın, insanları küçümsemeyin, bu işe giriyorsanız kaliteli, nitelikli, özgün ve değerli yapıtlar ortaya koymayı öğrenin. Yapamıyorsanız da fazla uğraşmayın lütfen, elinizi çekin bu piyasadan. Dilerim 2022, tam da bu gün gereksinim duyduğumuz bir tür aydınlanma rüzgârını arkasına alarak bütün liyakatsizlerin, kötü niyetlilerin, kıt ideolojik bilgi ve eylemle hareket eden cahil sürüsünün toplumsal yaşamdan, tarihten, kültür ve sanattan silinip gittiği bir yıl olsun… Amin!