Bilen bilir, çok yıllar önce İzmir’in merkez garajı, Kültürpark’ın hemen yanı başındaydı. Bütün şehirlerarası otobüsler oradan kalkardı. 1970’lerin ilk yarısında otobüse oradan biner, Çanakkale’ye giderdim. O garajın bütün garajlarda olduğu gibi, bir lokantası vardı. İşte o lokantanın duvarında asılıydı yazımın başlığına aldığım dizenin ilk satırı. Şöyleydi: “Arif ile sohbet itmek lâl-i mercan incidir / Cahil ile ülfet itmek akıbet can incitir.” 

Cehaletin tavan yaptığı böyle bir zamanda yaşamanın zorluklarını çeken kimi aydınlanmış kişilerin artık lafı kıvırmadan, açık açık konuşmaları, bu yüzyılda hâlâ cahil kalabilme ‘becerisi’ gösterenleri handiyse silkelemelerini doğru buluyorum.  Çünkü “Bu devirde cahil kalmak taammüdendir” dendiğini de biliyorum. Öyledir gerçekten; bu kadar gazete, televizyon, telefon, bilgisayar, internet vs varken ve bunlardan en azından birkaçına ulaşmak pek o kadar zor değilken meraklanmamak, meraklanıp öğrenmeyi istememek, aydınlanmadan azıcık nasibini almış herkesi çileden çıkartır. 

Sosyal medyada dolaşan ve Prof. Dr. Celâl Şengör’e ait olduğu söylenen bir söz var: Senin cehaletin benim hayatımı bozuyor… Ya da bunun gibi bir şey. Söz gerçekten onun mudur, bilmiyorum ama ne zaman okusam, “E, öyle yani!” diye söyleniyorum içimden. Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın ise cehaleti tam karşıdan hedefe koyup topa tutması bütün takdirlerin üstündedir. Bu iki aydınımızın -bana kalırsa- sabrı tükenmiştir. Bu çıkışlarını, yani toplumumuzda gördükleri cehaleti artık açık açık dile getirip yermelerini önemsiyorum. Nâzım da zaten “akrep gibisin kardeşim, kabahatin büyüğü senin” dememiş miydi? Tabii bu cehaletin ve elbet eğitimsizliğin en önemli besleyenlerinden birisi, aşağı yukarı yirmi küsur yıldır iktidarı elinde tutanlar. Toplumumuzun cehaletinin işlerine yaradığını, böylece oylarının arttığını itiraf edecek kadar ileri gitmiş, cehalete övgüler düzmüşlerdir. Ay’a dört şeritli yol yapmaktan tutun pastadan Kâbe yapmaya kadar içine girip dolanmadıkları yalan kalmamıştır. 

Diğer taraftan arif, yani anlayışlı, donanımlı insanlarla sohbet ederseniz orada sanki inci taneleri kazanmış gibi olursunuz. Yani zenginleşirsiniz. Kendimden biliyorum: Edebiyatta usta bildiğim isimlerle oturup bir süre konuştuktan sonra oradan bilgilenmiş, yeni şeyler öğrenmiş ve o sohbetin sağladığı mutlulukla ayrılırdım. Bana kattıklarına hâlâ minnet duyar, adlarını sıklıkla anarım. Öte yandan, kendileriyle ne zaman karşılaşsam hayat enerjimi emdiğini duyumsadığım, canımı acıtan, inciten, onlarla aynı coğrafyada yaşıyor olmaktan hicap duyduklarım da var. Öyleler ki, ayaküstü iki dakika bile konuşsanız cehaletleri hemen belli olur. Okumadıkları, okudukları varsa sindiremedikleri, cehaletlerini gürültü patırtı yaparak sakladıkları, çete olup o çetelerin içinde gizlendikleri o kadar göze batıcı ki… 

Galiba en iyisi bulaşmamak böylelerine. Herkes kendi yoluna gitsin!