İnsanoğlu bilse ki toprağın can olduğunu , ağacın huzur olduğunu yapar mı ki böyle cesaret edebilir mi ki?
Bilse ki bir gölgeye muhtaç olduğunda sığınacağı tek limanın bir ağaç altında olduğunu yapar mı ki böyle?
Bilmem yapamaz herhalde deriz ama ne yazık ki olanlar oluyor .
Yüzyıllardır dünya hem ağaca , hem ormana muhtaçtır.
Bizler varlığını gördüğümüz emek verilen onlarca, binlerce ağacın yok olmasına seyirci kalıyoruz .
80 yaşındaki teyzemizin ağaca sarılışını direnişini görüyoruz.
Üzülüyoruz...
Üzülüyoruz...
Kahroluyoruz...
Ne çare nafile dört bir yanı sarılmış halka karşı tutulan emirlikler ve şiddete maruz kalan mücadeleci halk
.
Doğa düşmanca katledilemez.
Anayasamızın 137. maddesine göre ;
‘’Konusu suç teşkil eden emir, hiçbir suretle yerine getirilemez ; yerine getiren kimse sorumluluktan kurtulamaz .’’
Yasalarımız ne de güzel açıklıyor .
Fakat gelelim ki hangi mevzuat kuralları , hangi yasa , hangi adalet size söz geçirecek?
‘’Yeni Türkiye’’ dedikleri gerçekten bu mu?
‘’Irmağının akışına ölürüm’’ diyenler nerede şimdi nerede o ülkücüler , türkücüler?
Yaş kesen baş keser der atalarımız yani bir ağaç bir insan demektir.
Her geçen yıl binlerce ağaç yok ediliyor .
Soluduğumuz havada ne kadar yarar sağladığının farkına varsak bu katliamı durdurabilsek .
Bu hayattaki borcumuz çocuklarımıza ve geleceğimize ağaç sevgisi mirasımızı onlara bırakmaktır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün kısa bir hikayesi aklıma geldi;
Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi?
Bahçe mimarı Mevlüt Baysal anlatıyor:“Çankaya Köşkü’nde, bahçesini yapıyordum. Bir gün Atatürk, yaveri ve ben bahçede dolaşıyorduk. Çok ihtiyar ve geniş bir ağacın Atatürk’ün geçeceği yolu kapadığını gördük. Ağacın bir yanı dik bir sırt, diğer yanı suyu çekilmiş bir havuzdu. Atatürk, havuz tarafındaki kısma yaslanarak karşı tarafa geçti.
Derhal atıldım:
– Emrederseniz derhal keselim Paşam.
Bir an yüzüme baktı, sonra:
– Yahu, dedi, sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!”
Demem o ki ;
işte ne Atatürk olmak kolay , ne de onun gibi olabilmek ...