Yalanlar üzerine kurulan ve geliştirilen bir siyaset ortamı düşünün… Vaatlerin bini bir para… Almanya’dan internetten Euro karşılığı corona virüsüne karşı muska yazanlar, şeytan çıkarmak için kadını soyup arkasına bir şeyler yazanlar, çocuklara tecavüz edip inancına saldırıldığını iddia ederek savunma ve dua isteyenler… Her gün bir öncekinden daha şaşırtıcı, üzüntü verici, insanlığımızdan utanacağımız olayları okuyoruz, videolarını sosyal medyada izliyoruz… Peki bunun altında yatan nedir?

Kısaca söyleyeyim; insanları eğitmek yerine hurafelerle ve uydurduğu kurallarla yönetmeye çalışan bir cahil “tarikatçılar”  grubuna teslim etmek… Yaşını almış olanlar anımsar, eskiden nur yüzlü hocalar vardı, konuşmalarından insanlık, sevgi akardı, dininizi size gönülden sevdirirdi. Şimdi ortalık sahtekârlarla dolu.

Yaklaşık 20 yıldır süregelen bu yaklaşımın bir yansıması nasıl olacak?

Türkiye’de bu konuda yazanlar var ancak OECD’nin bir raporuna gönderme yapmak istiyorum.

OECD, Organization for Economic Cooperation and Development sözcüklerinin baş harflerinden oluşuyor. Türkçesi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı. 1961’den beri faaliyettedir, çeşitli konularda ülke raporları yayınlar, kıyaslamalar yapar.  Ele alacağım rapor 2019’da yayınlandı, adı: OECD Skills Outlook 2019, “Thriving in a Digital World”. Türkçeye OECD Beceriler Görünümü 2019 “Dijital bir dünyada büyüyoruz” diye çevirebiliriz.

Raporun önsözü dünyanın durumu hakkında çok açık bir fotoğraf çekiyor.

“Teknolojik ilerleme, toplumları, ekonomileri ve insanların hayatlarını daha önce hiç olmadığı kadar dönüştürüyor. Çalışma, öğrenme, iletişim kurma ve tüketme şeklimiz dijitalleşme ile altüst oluyor. Yapay zeka ve makine öğrenimi potansiyellerini ortaya çıkarmaya başladığında, yeni değişim dalgası onlarca yıldır devam edecek gibi görünüyor.

Dijitalleşmeden yararlanabilen vatandaşlar, firmalar ve ülkeler, yaşamları zenginleştirdiği, üretkenliği artırdığı ve öğrenmeyi kolaylaştırdığı için muazzam fayda sağlayacak. Ancak gücünden yararlanma kapasitesi olmayanlar çok geride kalma riski taşıyor. Dijitalleşmenin vaadi, mevcut eşitsizliği genişletebileceği yönündeki bir tehdidi gizliyor.”

Gerçek şu ki, bazı işler ortadan kalkıyor, bazı becerilerin modası geçiyor, bu da mevcut eşitsizliği genişletiyor, yeni eşitsizlikler ortaya çıkıyor.

Peki burada toplumun kendi içinde ve ülkeler arasında gittikçe büyüyen eşitsizliği gidermek için ne yapılabilir?

Öncelikle ülkedeki nüfus yapısının becerilerini değerlendirmek gerekiyor. İşçilerin küçük yaşlarda az bir eğitimle iş alanı değiştirilebilir. Gerçekte,  mesleklerin gereksinim duyduğu bilgi ve becerileri birbirinden uzak olma eğilimindedir.  Oysa ülkemizde tırmanan işsizlik nedeniyle bir işe başvurup “ne iş olsa yaparım” demek moda oldu, aslında işe ihtiyaç duyan kişinin çaresizliğinin itirafından başka bir şey değildir bu.

Ülkelerin uzun vadede rekabet gücünü sürdürmek veya artırmak için yeni teknolojilerin öngörülmesi, benimsenmesi, bunun eğitimi ve öğretiminin yapılması gerekmektedir. Bu da ekonomik güç ve yatırım ister. Etkisi azalan meslekler için de sağlıklı bir analiz yapılmadır.

Bir başka ifade ile genç yaşta bakkalın yanında çıraklık yapan bir kişinin, daha ilerideki yaşlarda motor tamircisi olması, hukuk eğitimi alan bir kişinin sağlık sektörüne geçmesi zordur.

Türkiye’de 2020 yılında 206 üniversite var, 129’u devlet üniversitesi, 77’si vakıf üniversitesidir, öğrenci sayısı da 8 milyona yakın. İlkokul ve lise eğitimi görenlerin sayısı da 18 milyon civarında.

Öğrencilere okulda verilmek istenen eğitimin yanı sıra, bir de okul dışında verilen eğitim var. Bu bilgilerle uzaya mı gideceğiz, yoksa uzaya gidenlere bakmaya devam mı edeceğiz, bunu da haftaya yazalım. Bakalım bizim becerilerimiz diğer ülkelere göre nasıl?

Kim okuyor, kim üflüyor?