Günümüzde yaşamın en önemli ve bir o kadar da zor kavşaklarından biri liseli gençlik çağlarıdır. Zihinsel ve bedensel ani gelişimlerin olduğu bu dönemin en önemli olgusu, toplumu oluşturacak bireylerin yetişiyor olmasıdır. Mutlu bireyin temelleri tamamlanır bu çağda. Kimi zaman bir başarısızlıkla yaşanan çöküşler, bir umutla tekrar yapılanmaya geçer. Nice hayaller kurulur hayat adına ve gerçekleştirilmeye çalışılır; üniversite hayalleri kurulur; hangi mesleğin seçileceğine karar verilir; aşklar yaşanır ve çoğunlukla yuva kurma hayal edilir; amaç hep mutlu bir birey olmaktır. Genç, bu dönemde birçok etkinin altında var olma çabasını sürdürürken bir yandan da kendisine uysun uymasın toplumsal normların içinde buluverir kendini. Kimi zaman kendisine bir gömlek küçük ve kimi zaman da kendisinin topluma bir gömlek büyük geldiği, duyguların da doruğa çıktığı bir çatışmanın içinde bulur kendini. Büyükler de kendilerine göre onu yedirmişlerdir, içirmişlerdir, okutmuşlardır. Artık her şeyden gencin kendisi sorumludur. En önemlisi de, toplumsal oluşumunda odak noktasıdır. Bu kadar önemli misyonlar yüklenen genç, bazen kendisine kim ve ne olduğu ve ne olabileceği keşfettirilmeden hayatın içine atıverilir. Çoğu zaman sözlerine, isteklerine cevap verilmeyen bir kişi olarak en sonunda tepki vermeye başlar.

 Zaten toplum bu kadar ötekileştirilmiş ve gerginken; yüzde yirmi genç nüfusun işsiz olduğu bir ülkede, bütün bunlar yetmezmiş gibi lisedeki gençlerin hayallerini süslemek yerine onları bilimsel, laik, çağdaş eğitimden uzaklaştırıp, koltuk sevdasına hayatlarını ve geleceklerini heba etmeye başladık.

Son günlerde liseliler bu gidişata daha fazla tahammül edemeyerek iktidar partisinin kendi zihniyetine göre eğitim sistemini şekillendirmesine tepki vermeye başladılar. Ancak hala bu zihniyet onları anlamak yerine onları suçlayıcı tavır içinde. Üst akıl, dış mihraklar gibi suçu başkasına atar söylemelere de artık inanmıyoruz. Şapkanızı önünüze alıp onları anlamak ve nerede hata yaptığınızı kabul edip, Türkiye’de demokratik bir oylamayla seçilecek akademisyen, öğretmen, öğrenci ve velilerle bu bozuk çarkı düzene sokmak için bir an önce çalışmalara başlamalısınız. Çünkü burada mevzubahis olan sizin koltuklarınız değil ülkenin geleceğidir.

 Bu gençler, belki sizlere hukuki bir dilde anlatamıyorlar ve herhalde siz de olayı anlamadınız. Çıkardığınız kanun hükmünde kararnamelerle seçtiğiniz pilot okullarda ve diğer okullarda sevdikleri yöneticilerin ve bazı zamanda öğretmenlerin görevlerine son verdiğiniz, onları sürgün ettiğiniz ve yerlerine diğerlerini atadığınız, bunları hiçbir kritere dayanmadan sınavsız, ölçütsüz yaptığınız için kızıyorlar. Gelen yöneticilerin okulları bilimsellikten, laiklikten, çağdaşlıktan uzak yönettikleri için kızıyorlar. Farklı düşüncelerde olduklarından fişlediğiniz için kızıyorlar. Akılcı ve ilerici eğitim istiyorlar. Onların gelişimlerini desteklemeyen ufuklarını açmaktan ziyade daha çok daraltan gerici zihniyetin eğitim sistemini mahvetmesine kızıyorlar. Biyoloji, kimya, edebiyat kitaplarını farklı bakış açılarından uzak kendi zihniyetinize göre şekillendirdiğiniz için kızıyorlar! Ülkenin gidişatının kötü olması ve kendilerinin de geleceklerindeki belirsizlik onları bu davranışlara sürüklüyor! Şimdi anladınız mı, gençlik ne istiyor?

Yunan mitolojisinde bir kahraman vardır. Adı Promete. Promete, ilk uygarlığın, aklın öncüsüdür. Mitolojiye göre, Tanrı Zeus, balçıktan yaratılan insana can vermek için gökyüzünden ateşi çalan Promete'yi ibret verici bir şekilde cezalandırır. Bunun için de her sabah bir kartal gelerek dağda bir kayaya bağlanmış olan Promete'nin ciğerlerini söker ve yer; ama Promete'nin ciğerleri her gece yeniden eski hâline gelir. Bir gün kahramanlığı ile ünlü Herkül çıkagelir ve her sabah Promete'in ciğerlerini söküp yiyen kartalı öldürerek bu uzayıp giden dehşet verici işkenceye son verir. Böylelikle insanlığa ateş ve ışık getiren Promete işkenceden kurtulur, insanlık ise ilkellikten uygarlığa ilk adımını atar.

O gün bugündür Promete daima insanlık uğruna çile çeken ve bu uğurda her türlü eziyete katlananların ve uygarlığın; Tanrı Zeus ise zulmün, haksızlığın, keyfiliğin ve zorbalığın timsali olarak hatırlanmaktadır...

Demek ki toplumumuzda da Prometeler ölmemiş anlaşılan! Bir baksanıza baskıdan, zulümden birçoğumuz sinmişken, bir de baktık ki liseli Prometeler, her türlü baskıcı hareketi lise gençliğine mübah gören yandaş okul müdürlerinden ve öğretmenlerden yola çıkarak tepkilerini çığ gibi yükseltmeye başladılar!