Ülkeyi 20 yıldır yöneten, liberaller tarafından ekonomik başarısı yere göğe sığdırılamayan AKP'nin balonu fena patladı.

Betona, ranta, özelleştirmeye, satıp savmaya, kaynağı çok da sorgulanmayan sıcak paraya dayalı şişirilmiş "ekonomik kalkınma" duvara tosladı.

Bu 20 yıl sürecinde çok ayrıldık, çok yoksullaştık, çok öldük.

Bizi birbirimize düşürmek için her türlü oyun ortaya konuldu.

Sağcı-solcu, laik-dinci, Kürt-Türk, Sünni-Alevi aklınıza ne gelirse.

Her konuda bir bölünme, bir ayrışma yaratıldı.

Eskiden konuşulmayan, üzerinde uzlaşılan, asgari müşterekte birleşilen değerler tartışmaya açıldı. Laiklik, cumhuriyet, milli mücadele, meclis, egemenlik, demokrasi, insan hakları, özgür basın, din ve vicdan hürriyeti, ifade özgürlüğü, grev, örgütlenme hakkı, mülteciler, aklınıza gelebilecek her konuda ayrıştık.

Çok öldük… Pek çok öldük…

Tren kazalarında, inşaatlarda, tersanelerde, depremlerde, orman yangınlarında, iş kazalarında can verdik.

Bu ülkede babalar evlatlarının cansız vücutlarını kilometrelerce taşımak zorunda kaldı.

Bu ülkede anneler çocuklarını ısıtmak için saç kurutma makinasından medet umdu, evlatlarının üşümesine dayanamayıp intihar etti.

Bu ülkede tarikat yurtları çöktü, yandı, enkaz altında, alevler içinde evlatlarımız can verdi. Dönemin Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez yangında ölen çocuklar için, "Takdiri ilahi, hükmen şehit oldular" dedi.

Terörden öldük. Bombalar patladı şehirlerimizin göbeğinde. İnsanlarımız öldü her yaştan. Askerimiz, polisimiz öldürüldü.

Her ölümde biraz daha eksildik, biraz daha ayrıştık, biraz daha yoksullaştık.

Artık bu ülkede insanlar çöplükten sebze meyve topluyor. Çalıştığı iş yerinin önündeki çöpten sebze meyve toplayan işçiler işten atılıyor. Dün bir tanesinin mektubu yayınlandı sosyal medyada. Migros'a hitaben yazılmış. Başlığı yürek paralayıcı:

Ben hırsız değilim, sadece çok yoksul bir işçiyim.

Söyleyecek çok söz, yazacak çok şey var.

Ancak şikâyetim var cümle yasaktan.

En iyisi asırlar öncesinden Karacaoğlan'a ses verelim.

Bakın ne diyor aşkın ozanı, binlerce yıl imbikten süzülerek gelen Anadolu bilgeliğiyle:

"Nice sultanları tahttan indirdi

Nicesinin gül benzini soldurdu

Nicelerin gelmez yola gönderdi

Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm…"



Yerel basının gücü…

"AKM kurtuldu."

"Mahkeme kararını tanımayan hâkime HSK dur dedi."

"Kanser hastalarının mağduriyeti TBMM'ne taşındı."

"Bayraklı Şehir Hastanesi inşaatında çalışan işçilerin isyanı kamuoyuna taşındı."

"Çeşme Projesi'ni İzmirlilere kabul ettirmek için projeye eklemlenen Atatürk Köyü makyajı tepkiyle karşılandı."

Atatürk Kültür Merkezi'nin yeniden sanat etkinliklerine ayrılması meslektaşımız Murat Ervin'in haberleri ve ısrarlı takibi ile gerçekleşti. 9 Eylül Gazetesi'nde çıkan haber üzerine İzmir yerel basını konuya sahip çıktı. İzmir Emniyeti de kamuoyunun hassasiyeti üzerine AKM ısrarından vazgeçti.

İz Gazete'nin acar muhabiri Gizem Taban'ın kanser hastalarının mağduriyetini dile getirdiği manşeti gündem yarattı. CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan konu hakkında TBMM'ne soru önergesi verdi.

Yine İz Gazete'nin başarılı Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Yağız Barut da ülke gündemine oturan çok önemli bir habere imza attı. İz Gazete'de "Bu hâkimi kim durduracak" manşetimiz üzerine harekete geçen HSK, habere konu olan ve mahkeme kararlarını tanımayan hâkimin görev yerini değiştirdi.

Bütün bu yazdıklarımın hepsi geçen hafta gerçekleşti.

Kamuoyu yaratma konusunda basının gücünü özellikle de yerel basının gücünü göstermesi açısından çok önemli örnekler.

Yerel basın diye özellikle altını çiziyorum.

Şu gazete, bu internet sitesi diye ayırmadan istisnasız, mesleğin gereklerini yerine getiren tüm meslektaşlarımı gönülden tebrik ediyorum.

Güçlü demokrasilerde basın 4. Kuvvet olarak tanımlanır. Yasama, Yürütme ve Yargı erklerinden sonra Basın, demokrasi balansı için temel ayaklardan biridir.

Ne yazık ki ana akım medya olarak adlandırdığımız 'ulusal medya', günümüz Türkiye'sinde bu yetkinliğini büyük ölçüde kaybetmiş durumda.

Yangın yerinde, kül ve duman içinde, at izinin it izine karıştığı medya dünyasının puslu ikliminde İzmir yerel basını çok önemli bir görevi layıkıyla yerine getiriyor. Her türlü maddi imkansızlıklara, bin bir sıkıntıya rağmen gerek günlük gazeteler gerekse internet medyamız İzmir'in demokratik kültürüne önemli katkı sağlıyor.

Umarım bu kentin dinamikleri yerel medyanın önemini bir an önce kavrar.

Meslek onurunu madalya gibi göğsünde taşıyan, basının yerel kahramanlarına selam olsun.