Türkiye, bütün bir ulus, tüm Anadolu coğrafyası yıkıcı depremle sarsılmış, kayıplarının yasını tutar, yaralarını sarmaya çalışırken Diyanet İşleri Başkanlığı yaraların üzerine resmen tuz döktü.

Böyle bir ortamda maddi, manevi olarak halkının yanında olması, moral vermesi gereken kurum artık tamamen kuruluş amacından sapmış durumda. Amacından sapmayı bırakın haddini de aşarak kendini neredeyse paralel devlet ilan edecek.

Türkiye laik bir ülke ve bu ülke şeriat kanunlarına göre değil, hukuk kurallarına göre yönetiliyor.

Medeni kanun evlatlık edinme gibi birçok konuda zaten yeteri kadar açık. Bu gibi konularda Diyanet’in fetva vermesine gerek yok. Diyanet’in bireysel ibadetler dışında fetva vermesi her anlamda laik devletin işine karışması anlamına geliyor. 

Fetva zırvasından çıkan en net sonuç, bu beylerin zihinlerinin arka planında cariyelik, kölelik dönemlerinden kalma, kabile toplumlarına özgü köhnemiş bir zihniyetin hala yaşıyor olmasını tüm açıklığı ile gözler önüne sermesidir. 

Zihnin arka planındaki ahlaksızlık ve sapkınlık işte böyle kendini ele veriyor. 

İlk gün sorulan "Depremzede çocuklar evlat edinilebilir mi" sorusuna hiç gereği yokken "Evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli olmadığı" gibi bir yanıt veriliyor. Tepkiler üzerine bu fetva internet sitesinden siliniyor. 

Silinen fetva şu şekilde: 

"Dinimizde kimsesiz çocukların bakım ve gözetilmesi tavsiye edilmiş olmakla birlikte hukuki birtakım sonuçlar doğuran bir evlatlık müessesi kabul edilmiş değildir. Buna göre, evlat edinenle evlatlık arasındaki bu ilişki sebebiyle bir evlenme engeli doğmadığı gibi, evlatlığın kendi öz anne babasının yerine, evlat edinenlerin nesebine kaydedilmesi de caiz değildir.

Ayrıca evlatlık olarak büyütülen çocukla, evlat edinenler arasında birbirlerine mirasçı olma hakkı da söz konusu değildir. Ancak evlat edinenler hayatta iken diledikleri kadar malı evlatlık olarak büyüttükleri çocuğa hibe edebilecekleri gibi, mallarının üçte birini vasiyet yoluyla da ona bırakabilirler. Bu itibarla, mahremiyet ile ilgili dini kayıt ve şartlara riayet etmek kaydıyla çocuğu olmayan ailelerin kimsesiz çocukları büyütmek üzere yanlarına almalarında bir sakınca görülmemektedir. Ancak bu davranış, evlat edinme olarak algılanmamalı ve aralarında mirasçılık cereyan etmemelidir."

Diyanet İşleri Başkanlığı, tepkiler artınca da özrü kabahatinden büyük yeni bir açıklama yaparak ‘sıçrattığını’ iyice sıvıyor bir de üzerine de tüy dikiyor. 

Yazılı açıklamada, “Evlat edinenle evlatlık arasında evlenme engeli olmadığı" ifadesine "Koruyucu aile olunan bir çocuğun bu aile bireylerine mahrem olmaması da bu hükümlerden biridir" ifadesiyle göndermede bulunularak güya bir önceki açıklamasını aklamaya çalışıyor.

Açıklamada ayrıca şu görüşlere yer veriyor Diyanet İşleri Başkanlığı:

"Dinimiz açısından dikkat edilmesi gereken tek husus, konunun hukuki zeminine özen göstermektir. Mesele bu kadar açık iken konuyu saygısız bir yaklaşımla bağlamından kopartarak çirkin çağrışımlara kapı aralayacak şekilde yorumlamak, iyi niyetle asla bağdaşmayan bir tutumdur. Büyük bir felaketi yaşadığımız, birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz ve hep beraber yaralarımızı sarmaya yoğunlaştığımız şu günlerde bu tür yakıştırma ve yaklaşımların kimsenin iyiliğine hizmet etmediği açıktır."

Şimdi bu aklı evvellere sormak gerekiyor. Masumca sorulan dinimizce evlat edinmek sakıncalı mıdır sorusuna hangi akla hizmet “Miras bırakamazsınız, evlenme engeli yoktur, nesebinize kaydedemezsiniz, evlatlık müessesesi dinimizce caiz değildir” gibi insanların kafasını karıştıran cevaplar verip, ertesi gün tepkiler üzerine geri adım atıyorsunuz?

Konuyu bağlamından kopartarak ilk gün o saçma cevabı veren sizsiniz. Ve utanmadan ayetlerin arkasına saklanarak utancınızdan kurtulmaya çalışıyorsunuz. 

Devasa bütçesi, saçma sapan fetvaları, halkı ayrıştıran çelişkili açıklamaları, hutbeleri ve örümcek kafalı, yobaz fikirli kadroları ile Diyanet İşleri Başkanlığı artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti için tehlike haline gelmiştir. 

Anayasamıza göre Türkiye laik bir ülke. 

Nitekim, Türkiye Barolar Birliği yaptığı açıklamada Türk Medeni Kanunu hükümlerini hatırlatıyor. 

Şimdi soruyorum. Yasalarımıza meydan okur gibi yurttaşları yanlış yönlendirmenin, kendini yasaların üzerinde görmenin bir cezası yok mu? 

Bizim paralel yapılara ihtiyacımız yok, FETÖ kalkışması daha zihinlerde taptaze dururken, devletin bir kurumunun devletin yasasına aykırı açıklama yapması kabul edilemez. 

Yiğit bir Cumhuriyet Savcısı bu yazımı Diyanet İşleri Başkanlığı hakkında açık bir suç duyurusu olarak kabul edebilir. 

Feyz alacağı kişi de öğreti de bellidir. 

Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, “Ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır."