İnsanlığın düşünce gelişimi, kesintisiz ve sürekli olarak karşıtıyla mücadele ile ilerleyen bir süreçtir.

İdeolojik mücadele, tarihsel kökler ve bağlantılarıyla mücadeleyi zorunlu kılar. Bir fikir sadece o güne ait değildir. Tarihsel dayanakları göz ardı edilerek, meşakkatle kökleri bulunmadan fikrin anlaşılması da kavranılması da mümkün değildir.

Düşünsel yapı, sadece günün koşulları ile açıklanamaz. Hesaplaşılamamış, ideolojik anlamda mahkûm edilse de pratik olarak-koşulların yeniden üretimi ve muhafaza edilmesi ile- defteri dürülememiş düşünce akımları, bugünün düşünce dünyasına sirayet eder.

Emre Kongar’ın perşembe günü Cumhuriyet Gazetesi’nde kaleme aldığı, “Devlet çökünce ahlak da çöker” başlıklı yazısı bu duruma bir örnektir. AKP’nin devletleşme sürecini, “devletin çökertilmesi süreci” olarak tersten ele alan Kongar, “devletin çöküşü, ahlakı çökertmiştir” demektedir. Kongar’ın devlet ve ahlak üzerine başlatmak istediği tartışma Aristoteles’ten Platon’a, Kant’tan Hegel’e uzanan fikir dünyasını yansıtmaktadır.

Devleti hem ahlaki hem de bir tür gereksinim olarak ele alan Aristoteles ve Platon’dan sonra Hegel de devlet teorisini tanrı, akıl, ahlak, tin gibi kavramlarla örmüş ve devleti bu kavramlar doğrultusunda açıklamaya çalışmıştır.

Devleti, sınıf karşıtlıklarının giderilemezliğinin bir sonucu gören Marksizm kurucularından Engels ise "Devlet Hegel'in iddia ettiği gibi, 'ahlaki düşüncenin gerçekliği', 'aklın imgesi ve gerçekliği' hiç değildir” diyerek, “Toplumun bağrından doğan, ama kendisini toplumun üzerine yerleştiren, ona giderek daha fazla yabancılaşan güç olarak devlet” tespiti yapmıştır.

Marksistler için yabancılaşan güç olarak devlet, ahlaki çöküntünün bizzat kaynağı, tesis edenidir. Bol atıflı bir yazıyı göze alarak, Bill Livant’ın söylediği iddia edilen, "Bir Liberal bir dilenci gördüğünde sistemin istemediğini söyler. Bir Marksist gördüğünde ise işlediğini” sözü de konumuza açıklık getirmektedir. Kongar devletin çökmesi ile ahlaki çöküntüyü iddia ederken, Marksistler de ahlaki çöküntü ile burjuva devlet kavramı sarmalına işaret edecektir.

Hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik ve dolandırıcılıklara işaret eden Kongar, bu kavramları çöküşün yansıması olarak ele almaktadır. Oysa kapitalist sistemde bu yaşananlar bir çöküşü değil, işleyişe işaret etmektedir. Örneğin şahıslar ve kişiler üzerinden tartışılan “kara para” kavramı, kapitalist ekonominin işleyiş biçimlerindedir.

Kongar’a şu sorulabilir: Çökertilen olarak ele aldığınız devlet kavramı, ahlaki çöküntü ile inşa ediliyor veya korunuyor olmasın?