Geçtiğimiz Pazartesi günü, ‘bİZ’den haberler’ köşemizde, gazete yayıncılığı için ‘fırıncılık’ benzetmesi yapılmıştı.

Gazetelerin bir fırın gibi taze, lezzetli üretim yapması ve üretilenlerin bayatlamadan satılması gerektiği, aksi takdirde ‘alıcı’ bulamayacağı belirtilmişti.

‘Kendisi okul, yazdığı her satır ders’ diye tanımladığım rahmetli Bekir Coşkun da aynı benzetmeyi yıllar önceki bir yazısında dile getirmişti.

O yazısında; önlerinde ‘ateş’, ellerinde kürek, arkalarında kuyrukta keyifsiz bekleyen insanlara hizmet eden fırıncıları, gazetecilere benzetmişti usta…

Taze ekmek ile taze haberin kokusunun güzelliğinden dem vurmuştu.

Evlere her sabah giden ekmeğe, en çok da gazetelerin eşlik ettiğini anımsatmıştı.

Gazetecilerin de halkın beynini doyurmak için ateşle oynadığını söyleyip ‘Biz yanarız, insanlar doyar’ deyivermişti.

***

Yazıma neden böyle bir giriş yaptığımı; üniversite döneminde fırında çalışmış, ekmek nasıl üretilir görmüş, o ateşin karşısında yanmış bir gazeteci olarak anlatayım…

Ekmek üretirken temelde 5 şeye ihtiyacınız var; un, su, maya, usta ve fırın… Bir de o ekmeği müşteriye ulaştıran dağıtımcı ya da üretildiği yerde satılıyorsa bir tezgahtara ihtiyaç var…

Peki bir gazeteyi yaratırken nelere ihtiyaç var? Muhabir, editör, haber müdürü, sayfa sekreteri, kâğıt, mürekkep, matbaa çalışanı, gazete dağıtımcısı… Say say bitmez…

Yani bir gazete üretmek bir ekmeği üretmekten katbekat zahmetli ve çok daha pahalı bir iş… Hiç kimse ‘Ee dijital gazetecilik var, sosyal medya var’ da demesin… Çünkü profesyonel yapılan her türlü yayıncılık faaliyeti pahalıdır, belki de öyle olmak zorundadır.

***

Şimdi bu yazıyı okuyan herkes lütfen şu soruları sorsun kendine:

Ekmek bile bugün 2,50 TL iken (İzmir’deki fiyatı) gazeteler hâlâ nasıl 1 liraya, 2 liraya satılabiliyor? Bir gazete yani ‘hakikati öğrenme hakkım’, ‘haber ve bilgi alma hakkım’ neden bu kadar ucuz? Eğer ucuz değilse; hiçbir ücret ödemeden sosyal medyadan okuduğum haberlerin bedelini benim yerime kim ödüyor? Gazeteler ucuz olduğu için mi niteliksiz yoksa niteliksiz olduğu için mi ucuz? Bir fırın sahibinin en büyük isteği daha fazla ekmek satmak ise bir gazete sahibinin isteği de daha fazla gazete satmak mıdır?

Sorulara tek tek cevap vermeye elbette gerek yok. Çünkü aslında herkes biliyor ki bir gazete patronunun asıl işi gazetecilik değil de ‘tüpçülük’ ise o sadece tepeden alacağı ihaleyi düşünür; yok eğer müteahhit ise beton dikeceği araziyi düşünür… Onların, gazetelerine biçeceği değer de okura göstereceği hakikat de işte yine onların ekonomik ve siyasi çıkarları kadar olur.

***

Gazeteler için ekmek ve fırın metaforu güzel ama tek koşul tazelik değil! Bana göre bedel ödenen ekmek ile hiçbir bedel ödenmeden okunan haber arasındaki ilişkiyi anlatan en iyi şey lezzettir…

Elbette 2,50 lira verdiğimiz ekmeğin lezzetli olmasını talep ederiz. Ancak aynı lezzeti hakikati öğrenmek adına da talep etmiyorsak ‘birileri’ hem soframızdaki ekmeği küçültmeye hem de lezzetini çalmaya devam edecektir.


Nice başarılı yıllar gazetem

Stajyer olarak başladığım ve 4 buçuk yıldır parçası olmaktan büyük onur duyduğum gazetemin her alanında çalışmak benim için ayrı ayrı keyifli ve öğretici oldu. Hiçbir zaman yerinde durmayan, hep bir yenilik ve gelişim isteyen, yeni yeni atılımlarla sürekli gençlerin önünü açmaya çalışan İz Gazete’de çalışmak mesleki anlamda en büyük şanslarımdan biridir.

İz Gazete’deki gazetecilik arzusunun ve doğadan, emekten, adaletten yana ilkeli habercilik anlayışının, çalışanlarıyla kurduğu toplu sözleşmeli güven ilişkisinin, sadece gazetecilik yaparak ayakta kalma becerisinin, okurlarıyla güçlü bağlar kurabilme özelliğinin, hakikatte ısrar kararlılığının, gençleri sektöre kazandırma ve yeni istihdam alanları yaratma isteğinin çok uzun yıllar sürmesini diliyor; bu kurumsal yapının kalıcı ve Türkiye’deki tüm yerel gazetelere örnek itici bir güç olmasını hayal ediyorum… Başarılarla dolu nice 6 yıllara gazetem…