Adalet ve Kalkınma Partisi kuruluşunda hem adaleti hem de kalkınmayı vurguladı. Başarılı bir kampanya ile iş başına geldi. Kampanyanın “ağababaları” ve “senaristleri”  dersine iyi çalışmıştı.  Neredeyse 50 yıldır Türkiye’de yapılan anket araştırmalarının gönderildiği denizaşırı ülkede, yerli analist ve uzmanların da katkısıyla projeler geliştirildi. Türk halkı için toplum mühendisliği çalışmalarında kitlelerin farklılıkları, ilgileri, özentileri, sevdiği lider tipleri, toplumsal hafızanın süresi, tepkileri filan üst üste konunca alternatif senaryolar üretmek hiç de zor olmadı herhalde. Yeni lider tipi kabadayı, hatta külhanbeyi, İstanbul’un varoşundan, gençlik hareketlerinde teokratik konumlu, yurtdışı istihbarat kuruluşlarının yetiştirdiği uluslararası “İslamcı” teröristlerle bir araya getirilerek dizinin dibinde oturtulmuş bir kişi çok da uygun olurdu. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan beri uygulanan seküler (secular) yönetim anlayışının değiştirilmesi için yine Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana devam eden yeraltı faaliyetlerinin zaman içinde “olağan” kabul edilmesi iktidara verilen desteğin boyutunu da değiştirecekti. Nitekim öyle de oldu!

İktidar partisinin kanadının altına mütedeyyin insanlar doğal olarak girdi, merkezden başlayarak en uç teokratik kuruluşlara da yer verildi. Çeşit olsun diye “ünlü”  solcular da vitrine kondu. Sonra partiler yelpazesinde ne kadar sağ parti lideri varsa iktidar partisinin içine alındı ve hükümetlerde bakan yapıldı.

Amerikan usulü bir sağ ile karşısında sosyal demokrat bir parti kaldı. Sağ eğilimli seçmen AKP’ye 19 yıl “mutlak iktidar” etme olanağı tanıdı. MHP’nin koltuk değnekliği zaten projenin parçasıydı.

İktidarın özelleştirme, yargılama, tahsis, atama konularını anlatmaya gerek var mı?  Mutlak iktidar olma, sorgulanmayı, eleştiriyi kabul etmeyen bir yapıya ulaştı.

İktidar partisinin başına getirilecek adayla ilgili kriterleri anlattık da adaya nasıl bir hareket alanı sağlanacaktı, orası biraz belirsiz kaldı. Eş başkanının kim olduğu belli olmayan bir BOP (Büyük Orta Doğu Projesinin) eş başkanı olarak karizmasına karizma katıldı ama başarıdan söz etmek olanaksız. Arap baharı harekatında ben de ‘Esat’ı Eset yapar Şam’a giderim’ hayalleri Rusya’nın satranç hamlesiyle suya düştü. Üstelik 2022, 2023 gibi bir zamanda “haydi bakalım Suriye’den çekilir misin” derlerse ne olacak, orası bir başka kaos konusu.

2016’da bir 15 Temmuz kalkışması yaşandı. Kalkışanlar kimler? ‘FBI tarafından çok iyi ilişkilerimiz var ve bize yardım ettiler, ediyorlar’ diyen Fethullah Gülen ve grubu. Kalkıştığı da denizaşırı ülkelerden seçimle getirip iktidarın başı yapılan kişi ve ekibi. Üstelik “onlara ne istedilerse verdik” diyenler.

İktidar ve yandaşları “devlet bizim” havasındalar.  Geçen yerel seçimde “İstanbul bunlara teslim edilemez” dediler. Halk oyunu Ekrem İmamoğlu’ndan yana kullandı.

Şimdi de Erdoğan “Memleketi bunlara teslim edemeyiz” dedi. Akşener tepki gösterdi: “İktidar olmak milletin verdiği bir yetkidir. O nedenle iktidar teslim edilmez, devredilir. Millet işareti verdiğinde bu iş biter. Hiçbir güç o yüce kararın üzerinde değildir.” dedi.

Kamuoyunda bazen dile getirilen bir konu var. “Bunlar gitmezler, iktidarı devretmezler” Oysa seçimi kazanan parti veya ittifak gider iktidarı teslim alır. Vermemek zor.

Şu bakış daha anlamlı olabilir: İktidarı vermemek için ellerinden geleni arkalarına koymazlar.

Bu olabilir. Bir seçimde çoğunluğu yitirince yenilenen seçime kadar işlenen cinayetler, patlamalar, terör hareketleri ve “devlet baskısı” sonucu değiştirdi, değiştirtti.

Bu kez ortada bir dosya var: HDP’nin kapatılması dosyası. Daha neler hazırlanıyor, dikkatle izlersek görebiliriz belki.  Ancak bir gerçek var ki, gidene kadar götürebildikleri kadar götürecekler.