2002 yılında gündemin en üst sırasında RTE vardı. Bu yıla kadar da öyle oldu.  Belediye başkanlığı, şiir okuması, hapis süresi, sonrasında her konuşması haber oldu. AKP’nin iktidar oluşundan sonra, Jet Fadıl’ın yerini boşaltması, Siirt seçimlerinin iptali ve Abdullah Gül’den başbakanlığın devralınması.

Amerikan filmlerini aratmayan bir senaryo ile Türkiye’de başlatılan veya başlatılmaya çalışılan bir siyasi dönüşüm planlanmıştı. Yandaş medya yaratılması ile gündem hep Türkiye’yi uçuran kaçıran, büyüten, Orta Doğu’yu, Avrupa’yı titreten, dünyanın önderi durumuna gelen bir “lider”  oldu.

Bir kişi ülkenin hâkimi, savcısı, başöğretmeni, ekonomisti, anası, babası olabilir mi? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’le kendisini kıyaslayan ve onun da üstüne çıkarak halife hatta peygamber olabilme beklentisini yandaşlarına seslendirten birisinin 21’inci yüzyılda şansı ne olabilir?  Atatürk’ün izlerini ülkeden silip, sevgisini bu milletin kalbinden söküp atarsanız, olur. Peki, bu olanaklı mı? Tabii ki değil, üstelik tam bir ham hayal.

Peki, RTE bunca yıl gündemin başını işgal ederken Türkiye’de ne oldu? Askerler, üniversite öğretim üyeleri, aydın insanlar, çağdaş basın mensupları, hakimler, savcılar, avukatlar ve daha kimler kimler hapse atıldı. Üstelik sahte ihbarlarla. Teröristlerin ifadeleri ile bu ülkede terörle mücadeleyi örgütleyen ve yürüten Genel Kurmay’ın Başkanlığını yapanlar,  basında ve siyasette terörle mücadele edenler…

2013 yılından sonra ise bir şeyler değişmeye başladı. Damat ön plana çıktı, ‘ekonomiyi kontrol altına aldık’ dediler ama dedikleri kontrol ülkedeki paranın kontrol altında kullanılması imiş. Merkez Bankası’ndan açıklanamayan 12 milyar doların satışı, tüm sektörlerde yandaşlara tam destek verilmesi, hayali yolcu veya araç geçişi hesaplarıyla yandaşlara inanılmaz para transferlerinin yapılması ortaya çıktı. Üstelik gelecek 10-20 yıl daha bu ödemelerin yapılıyor olması, gelecek iktidarlara boş kasa bırakmak da demek. Aynı uygulama kaybettikleri büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerinden sonra ortaya çıkmıştı.

Son dönemde ülkemizin üzerine ağır bir hava çöktü. Nazım’ın Kerem Gibi şiirindeki başlangıç dizelerindeki gibi,

“Hava kurşun gibi ağır!!

Bağır, bağır, bağır, bağırıyorum.”

diye yıllarca yapılan yanlışlıkları, soygunları yazanlar, söyleyenler, bağıranlar var.  Ancak, ortada “tık” yok.

Toplumun üzerindeki ağır havayı kaldıracak olanlar tabii ki bu ülkenin güzel insanları.

Görünen o ki, insanımız bu yapının değişmesini istiyor.

Bu güne kadar gündemi sürükleyen RTE,  bazı haber kaynaklarına göre Anıtkabir’de ayaklarını sürüyor. Bu sağlıktan da olur, yine buraya getirildik diye de olabilir. RTE’ye sağlık dilemek her vatandaşın düşüncesi olmalı. Başarılı dönemleri olan bir lider, aynı zamanda iktidar değişikliği sonrasında sorulmakta olan sorulara yanıt vermesi beklenen bir kişi.

Ne diyorduk, bugüne dek gündemi oluşturan başarılı senaryolar şimdi toplumda destek bulmuyor. Ailecek vatandaşla turşu kurmaları, medya mensuplarına “biri yer bir bakar, kıyamet ondan kopar” diye turşu ikram edip toplumsal mesaj vermeleri ne kadar tutar bu ortamda. Ailecek entelektüel görünümle kitap yazıp, İngilizce, Arapça filan bastırıp dağıtmak neyi değiştirir?

Bugüne kadar yaptıkları iyilikler karşılığında götürdüklerini kamuoyu ne kadar fark ediyor, onu seçimde göreceğiz. Yeniden Suriye’ye, Yunanistan’a sataşmak, ABD ve Rusya hakkında her gün birbiri ile çelişkili görüş paylaşmak, bunu da milyar dolarlık silah satın alma vaadi ile örtmeye çalışmak inandırıcı değil. Ancak Orta Doğu’nun tekrar ısınması tehlikeli bir oyundur ve sadece yönetimi değil halkımızı, askerimizi ve polisimizi de yakar. Aman dikkat!