Ekonomideki çöküşü dış politikadaki güç gösterisi ile örtmeye çabalayan AKP iktidarı tam bir batağa girdi. Komşumuzda rejim değişikliği sağlayarak, Libya’da Hafter’e karşı savaşan gruplara “silah, savaşçı ve danışmanlık” desteği vererek “Büyük Ortadoğu Projesinin büyük eş başkanı” olma hayali kanımca suya düştü. Suriye’de ve Libya’da verilen şehitlerin sayısı bilinmiyor.

Amerika her zamanki gibi abanın altından, üstünden sopayı gösteriyor. Erdoğan’ın Putin ile yapacağı görüşmeden bir gün önce Türkiye’ye heyet yolluyor. ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin yer aldığı heyet Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'yla toplantı yapıyor. Sonra da Kelly Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşüyor. Fotoğraflardaki vücut diline bakınca durum hiç de iç acısı değil.

5 Mart’ta Erdoğan ve ekibi ABD’nin dediklerini Putin’e aktarırlar mı, aktarmazlar mı bilemem. Ancak 4 Mart’ta Rusya Savunma Bakanlığı, İdlib’deki terörist tahkimatlarının Türk gözlem noktalarıyla birleştiğini belirterek, bunun Rusya’nın Hmeymim Hava Üssü’ne her gün saldırı yapılmasına yol açtığını söylüyor ve ekliyor: Türkiye İdlib bölgesindeki asker sayısını artırarak uluslararası hukuku ihlâl ediyor.

Bir toplantı öncesi yaşananlar böyle. Toplantı sonrası yandaş medya içeriye ayrı, dışarıya ayrı mesaj verecek. Doğrusunu dünya haber kaynaklarından öğreneceğiz.

AKP iktidarı ne Atatürk’ü anladı, ne de Osmanlı’yı. Savaşan Osmanlı, safları bir arada tutmak için uyruğundaki herkese din, dil serbestisi verdi, ticaretin dışına atmadı. Bugünün Türkiye’sinde yandaşlar mezheplerine göre avantaja sahip oluyor. Dış siyasette de ülkelerle işbirliği yapılırken mezheplere destek veriliyor. Savaşta da durum aynı… Dünyada siyaseti evrensel barış ilkeleri doğrultusunda değil de, savaşçı, ırkçı, mezhepçi temelde yapanların başarılı olması mümkün değil.

Yerli yandaş basın Erdoğan’ı o kadar göklere çıkardı ki, herhangi bir yanlışını eleştirebilecek durumda değil.

Suriye’ye savaşa yollanan Mehmetçiklere hava savunma desteği vermeyi planlayamayacak kadar etkisizleştirilmiş bir komuta planlama kademesi var maalesef. Sayısı her gün 35’in üzerine eklenen şehitlerimiz sadece kendi analarının değil, tüm annelerin yüreğine kan ağlatıyor.

Oraya asker, mühimmat yığmak dilerim ülkeyi geri dönülmeyecek bir savaş noktasına götürmez. Barış yapalım desek, herhalde askerimizi, tankı, tüfeği oralardan getirmek aylar alır. Atatürk Kurtuluş Savaşı’nda “ben size ölmeyi emrediyorum” derken vatanı kurtarmaya çalışıyordu. Peki şehitler tepesini dolduracak savaşı kimler için yapıyoruz?

CHP, savaş konusunda tavrını nihayet açıklığa kavuşturmaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu CHP Grup toplantısında, Şeyh Edebali'nin, "İnsanı yaşat ki, devleti yaşatsın" sözünü dile getirdi. Bütün hayatı savaş meydanlarında geçen Atatürk'ün şu sözünü hatırlattı: "Milleti savaşa götürünce, vicdanımda azap duymamalıyım. 'Öldüreceğiz' diyenlere karşı 'ölmeyeceğiz' diye savaşa girebiliriz. Ancak millet hayatı tehlikeye maruz kalmıyorsa, savaş cinayettir."

Evet, barış ile her sorun çözülebilir. Savaş ise yeni sorunlar çıkarır.

Savaş ile iktidarını sürdürmeyi hayal edenler, gün gelir kâbuslarıyla baş başa kalırlar.

Amerika Ortadoğu’da krizin devamı için 35 yıldır bizi önce İran-Irak şimdi İran-Suriye ile savaşın içine çekmeye çalışıyor ve bu konuda mesafe de aldı. Oysa 100 yıldır barış peşinde koşan Anadolu insanı, bir kişinin isteğiyle savaşlara girmeyi hak etmiyor.

Özgürlük ve barış bu toprakların mayasında var.