Başkaca çaremiz yok! Yeni bir dünya kurmak zorundayız. Artık bunca yaşanmışlıktan, deneyimden, verilerden sonra yeni bir dünya kurmak zorunda olduğumuzu anlamış olmalıyız.

Kutupları bile eritecek kadar ısıttılar dünyamızı. Tarım Devrimi’nin getirmiş olduğu toprak sahipliği ile başlayan mülkiyet kültürü sonucu vardıkları son nokta bu oldu. Sahip olmak, zenginleşmek, varlıklarına varlık katmak, büyümek, sonsuz büyümek!

Oysa doğa onların istediği gibi sonsuz büyümelerine izin veremez. Doğal varlıklar sınırlıdırlar. Doğadaki varlık miktarları bellidir. Sermaye ise sınırsız ve sonsuz büyümek istemektedir çünkü buna mahkûmdur. Büyüyemezlerse varlıklarını ve egemenliklerini sürdüremezler.

Bu durumda çok açık seçik anlaşılmaktadır ki, sermayeci düzenin sürdürülmesi mümkün değildir. Bu böyle gidemez! Sermayenin büyümesi, varlığı ve egemenliği için yaşam yok edilemez. Sınırlı ve sonlu olan doğada sınırsız ve sonsuz büyümek hırsı! Yaşama aykırı bu kültür ve politikalarından, düzenlerinden, örgütlerinden kurtulmak gerek.

Öncelikle sermayeci ve mülkiyetçi politikalardan kurtulmak gerek. Bunun yaşamı yok ettiği iyice anlaşılmalı ve anlatılmalıdır. Yaşamın olmadığı dünyada neyin anlamı olabilir ki?

Yeni kültürler üretilmesine olanaklar sağlanmalıdır. Bunun için özgürlükçü hareketler ve istemler desteklenmelidir. Ekonomik yapılanma da bu amaca yönelik olmalıdır. Mülkiyetsiz, sınıfsız, özgürlükçü, eşitlikçi, cinsiyet ayrımcılığının olmadığı bir toplum.

Böyle komünal düzenli bir toplumda yaşamın sürdürülebilirliği de ekolojik sınırlar içinde kalınarak sağlanabilir.

Yaşamın sadece insan türü için değil diğer tüm türler için de sürdürülebilirliği koşulları sağlanmalı, korunmalıdır.

Yani yaşamın sürdürülebilirliği ve anlamlılığı ekolojik komünal toplum ile mümkündür. Yoksa yaşam, dünya, sermaye ve onun siyasal, ekonomik, kültürel egemenliğine bırakılırsa bugün yaşattıklarının çok daha fazlasını yaşatarak yok oluşa sürükler tüm canlı yaşamı.

Yeryüzünde yaşanan doğal olaylara bir bakınız neler oluyor, nasıl ekolojik yıkımlar yaşatılıyor. Yaşam tüm unsurları ile yok ediliyor. Elbette, doğanın bir parçası olan insan toplumlarında da her türlü yıkımlar gerçekleşmektedir bunlara paralel olarak. Her türlü maddi, manevi kayıplar gibi değer yargıları yıkımları da yaşatılıyor; tıpkı doğada olduğu gibi.

İnsanlık tarihinde bugün gelinen yerde bunların bilincinde olmak zorundayız. Yoksa gelecek nesillerimiz olamayacaktır. Türümüzün devam etmesi söz konusu bile değil. Yaşamı kendi türümüz için de başkaca türler için de yok etmeye, tüketmeye hakkımız yoktur. Sınırlı ömründe dünyayı sahiplenmek isteyen gözü dönmüş muhterislerin biriktirdikleri bu dünya düzenini yıkmamız gereklidir.

Yeni dünyayı ekolojik komünal temeller ve özgürlük, eşitlik, kardeşlik kültürüyle kurabiliriz. O zaman da Dünya Çevre Günü’ ne gerek kalmaz!