Yeni kurulan Cumhuriyetin en gözde şehirlerinden biri olması öngörülen, bu uğurda İktisat Kongreleri yapılan İzmir’de işler pek de umulduğu gibi gitmez. Yangın sonrası şehrin molozunu kaldırmak sigorta şirketlerinin çabasıyla erteleme üstüne ertelemeyle karşılaşırken, bir de suikast işi olur. Yeni cumhuriyetin karşılaştığı en büyük sıkıntılar hep İzmir’de gerçekleşirken İzmir’i bayındır kılma çabaları, İzmir’in insanının mutlu olup şehri her şeye rağmen sahiplenmesini sağlama çalışmalarını Vali Kazım Dirik yapmaktadır.

Bu vesile ile Değirmendağı’nın hemen üzerine Halit Bey adıyla bir okul yaptırtılır ve kenarına da bir çeşme kondurulur. Onca hengâme onca yapılacak işin arasında kendisi de bir İzmir çocuğu olan Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati de gelir. Çeşme iki tane Roma sütununun üstüne bir mermer plaka ve onun üstüne iki tane mermer vazodan ibarettir. Bu açılan çeşmenin İzmir halkına ve okul çocuklarına sıhhat ve mutluluk getireceğine, İzmir’in yazlarının çok sıcak geçtiğine, buradan su içenlerin ferahlayacağına dair kısa nutuklarla çeşme açılır.

Çok uzun zaman, şimdiki Bayramyeri Evlendirme Dairesinin hemen arkasındaki çeşme mahalleye hizmet eder. Hatta internette bile Değirmen Dağı Çeşmesi diye arattığınızda birbirinden güzel, insanların gülerek poz verdikleri fotoları görebilirsiniz.

Sonra ne olduysa birden çeşmenin suyu seksenlerin sonlarına doğru kurur. Şişelenmiş suyun satılması, insanların mutlu olmalarından çok müşteri olmaları mühim olmuştur muhtemelen o yıllarda. Kimse de ses etmez bu susuzluğa. Seneler boyunca okul çocuklarının, mahallelinin susuzluğunu gideren çeşme çok da umursanmaz. Şimdi kirli bir duvarın içinde iki sütun görebilir gidenler, üzerinde ne vazoları kalan ne de suyu akan bir çeşme.

Ben İzmir’in yüzlerce çeşmesi, yüzlerce yıldır aktıktan sonra yavaştan kurumaya başladığı yıllarda yani seksenlerde büyüdüm. Fuardaki fıskiye çeşmelerden ötesini görmedim. Normalinin bu olduğunu düşünerek büyürken, yüksek lisansta İtalya’ya gönderildiğimde, Roma sokaklarını dolaşırken büyük bir şehrin kaderinin çeşmesizlik olmadığını fark ettim. Her köşe başında neredeyse bir çeşme varken, sıcak bir günde yüzümü yıkadım, kafamı soktum suyun altına, mataramı şehrin çeşmelerinden doldurdum. Hatta kayıp düşüp, dizimi yardığım bir vakada, eczaneci “arka sokaktaki çeşmeye gidip yaramı temizlemem gerektiğini” bile öğütledi.

İzmir’in çocukları Roma’daki çocuklar gibi yaralarını şehrin çeşmelerinde yıkayamıyorlar burada. İnsanlar mataralarını dolduramıyorlar. Çünkü açık konuşalım, pet şişede su satanları İzmir’in çocuklarından daha çok seviyor uzun süredir İzmir’i yönetenler.

Umarım bir gün gerçekten İzmir’in çocuklarını seven birileri yönetir şehri ve şehrin birçok çeşmesi, Çakaloğlu Hanın, şadırvan altının, Değirmen Dağı’nın çeşmeleri tekrar İzmirliler için akar.