Umut biterse, hayaller sönerse, hayat biter!.. Umudunuz yoksa gelecek de yok demektir. Umudunu yitiren ya nefes alan ölü gibi dünyada var olmaya devam eder ya da nefes almaktan da vazgeçip yaşamını sonlandırır. Her iki durum da çok acıdır ve aslında toplumdaki büyük bir sorunu işaret eder.

Türkiye son yıllarda artan intihar vakalarıyla dikkat çekiyor. TÜİK verilerine göre 2018 yılında 3 bin 161 kişi intihar etti. Yani her gün ortalama 9 kişi yaşamına son veriyor. Peş peşe yaşanan üç farklı toplu intihar vakası olmasa farkında bile değildik bu büyük travmanın.

Oysa yıllardır, atanamayan öğretmenlerin, işsiz gençlerin, evine ekmek götüremeyen babaların, batan işadamlarının intiharları haber bile yapılmadan sürüp gidiyordu. Ne zaman ki ailece intiharlar başladı; ‘ne oluyor’ sorusu sorulmaya başlandı.

Olan çok açık, batan ekonomi ve iflas eden tek adam sisteminin dayattığı çözümsüzlükler; yokluk, yoksulluk insanları önüne katıp sürüklüyor. Çaresizlik, umutsuzluk virüs gibi yayılıyor, insanların onurları çiğneniyor. Kimi yobazlar intiharlar için ‘inanç eksikliğinden’ diyor ya aslında tam tersi!.. Kadercilik bunu yaptıran. Baş kaldırma, hesap sorma ‘ben neden bu durumdayım’ diyememe hali!..

Böyle ne kadar devam eder, bu sessiz çığlıklar iktidarın ört bas etme gayretiyle daha ne kadar dikkatlerden kaçırılır, bilinmez. Ama geliyorum diyen toplumsal bir dip dalga fark edilmeyecek gibi değil. Anlayana!..

Kadına soykırım devam ediyor!

Bu iş kadına şiddet olmaktan çıktı, kadınlara karşı soykırım halini aldı. Sadece kadın cinayetlerinden söz etmiyorum, sözlü ve fiziki saldırılar, psikolojik yıldırma politikaları… Kadınlar bu ülkede, cehaletten, kötülükten, çöken yargı ve adalet sisteminden beslenen erkeklerin hedefi, kurbanı olmaktan kurtulamıyor.

Mevcut siyasi iklimden beslenen ve sıradanlaştırılan kadına şiddet; önce eğitim, sonra tavizsiz, hızlı yargılama ve ceza sistemi ile önlenebilir. Elbette bunun için, kadına saygı duyan, önemseyen, hakkını ve eşitliğini koruyup kollayan yönetimlere ihtiyaç vardır.

Tost arasındaki kaşar peynir misali, ezildik kaldık!..

Başından beri izlenen yanlış politikalar sonunda Türkiye, iki süper güç arasında sıkıştı kaldı. Akıllarınca ABD ve Rusya ile dans edecekler her iki tarafı da idare edip karlı çıkacaklardı. Tabii yemedi!.. Şimdi iki süper güç de Türkiye’nin karşısında. İktidar, arada kalmış durumda ‘verilen sözler tutulmadı’ diye debeleniyor.

Dış politikada her ülke kendi çıkarı doğrultusunda hareket eder, diğer ülkelerden çıkarı için yararlanmaya bakar! Kimse ‘Ay Türkiye için şöyle bir güzellik yapayım’ demez.

Suriye topraklarında yeniden askeri operasyon hamlesi artık çok zor, o iş geçti!.. Kaldı ki anketler bu hamaset politikasının içeride karşılığı olmadığını gösteriyor. Haftalar önce yazdım, çare Suriye’nin resmi yönetimi ile masaya oturmak. Tabii kabul ederlerse!..