Hani salgından korunmak için maske kullanıyoruz ya, artık her yerden fışkıran pis kokular için de maske kullanmak şart! Yok öyle lağım, kanalizasyon filan değil, bildiğin ülke yönetiminden kaynaklı pis kokular bunlar. Siyasetçisi, bürokratı, mafya lideri derken baktık ki ‘gazetecisi’ de varmış. Hayır, biz olduğunu biliyoruz da, böyle ayaklarına dolanıp suçüstü olunca, bir başka oluyor!

Evet, sonunda kendi içlerinde birbirlerine girdiler ve pislikler, kirli ilişkiler iğrenç kokular yayarak ortalığa saçılmaya başladı. Düne kadar ‘makbul iş adamı’ olan ‘şahıs’ Akp ve Erdoğan’a destek mitingleri yapıp, naralar atarken, yurtsever akademisyenleri tehdit ederken, iktidara muhalif herkesin kanını akıtmaktan söz ederken baş tacı yapılıyordu. Peki ne oldu da iş adamı, suç örgütü liderine dönüştü ve tasfiye edildi?

Cevap basit… İhtiyaç fazlası oldu, ıskartaya çıkartıldı ve daha önemlisi ‘deniz bitti’! Devlet içine çöreklenmiş mafya bozuntularını besleyecek imkan daraldı. Arsalar tükendi, ihaleler bitti! Beşli çete bile birbirine girdi… Kısacası para bitti, ekonomi çöktü! Devletin içine çöreklenmiş mafya bozuntularına mama kalmadı… Bu işlerin yılmaz savunucusu Mhp de tercihini Çakıcı’dan yana yaptı. Eh, hepsini, herkesi besleyecek kaynak yok artık!.. Gözden çıkartılan Sedat Peker oldu!

Köşeye sıkışan her yırtıcı hayvan pençelerini çıkartıp ölümüne saldırıya geçer. Peker de vuruşmayı tercih etti. ‘Sen beni öldürmek istersen ben de sana en büyük zararı veririm’ mantığı ile bildiklerini her bölüme yayarak ifşa ediyor! Serseri mayın gibi… Her bölümde nereye çarpacak diye bekliyoruz. Biz kirli ilişkiler yumağının en büyüğü Susurluk sanıyorduk meğer bu dönem Susurluk’un tillahı yaşanıyormuş. Bunları muhalefet dillendirse ne cezalar ne saldırılar gelirdi, kendi içlerinden gelince elsiz ayaksız kalıverdiler… ‘İzliyoruz bakalım’ derken işin içine sözde gazeteciler de giriverdi. İtibarsız iktidarın mafyayla da iş tutan itibarsız gazetecileri!.. Bu iktidarın sonunu getirecek kilometre taşlarından birinin mafya olması da ayrıca ironik bir durum değil mi?

İsteyenin bir yüzü dedi ama vermediler!..

İnsan bir kere istemeye alışmaya görsün… Bir komedi programındaki ‘yala yut İsmail’ karakteri gibi! Büyük bir yüzsüzlükle ister, kendini acındırır, mağdur gösterir, konuyu işine geldiği gibi çevirir, dün dediğinin bu gün tersini söyler… Bu karakter içimizden biri, var böyleleri. Yüzsüz, arsız diyoruz bunlara ve iflah olmuyorlar. Neyse, evlerden ırak diyelim ve bizim ‘isteyene’ bakalım!..

Aslında hep istemez, ‘ne istediler de vermedik’ deyip birilerine yağdırdığı da olur… Beşli çete de istedikçe alanlardan!..

Ama istemekte çok haklı olan ama bir türlü alamayan milyonlar var; salgın döneminde destek isteyenler, iş isteyenler, emekli maaşlarına enflasyon oranında zam isteyenler, hak hukuk adalet isteyenler!.. Onlar haklı isteklerine cevap alamayanlar.

Ama biri bu kesimlerden yine istiyor!.. Para filan istemeyi geçtim, bu kez ‘helallik’ istiyor!.. Pes dedim… Helalliği ilk seçimde sandıkta alacak artık seçmen ne diyecek bilinmez, ‘iyi bilirdik’ diyen çıkar mı acaba?

Sanki dejavu yaşıyoruz!..

Öyle anlaşılıyor ki bu salgın belasından en son yakasını kurtaracak ülke biz olacağız. Sanki dejavu hali yaşıyoruz... Geçen sene de ‘aman turizmi kaçırmayalım gelsinler’ diye yaz başında ‘normalleştik’ deyip herkesi sokağa çıkmaya teşvik etmediler mi? Yaz geldi mi, turist kapacağız diye açıl saçıl, kış aylarında sayılar patlayınca esnaf başta hop kapanma!.. Aşı dersen, yok!.. Sonunda yerli aşıyı yaptık deyip basacaklar ahaliye! Ama gerçekten aşılanan 65 yaş üzeri vatandaş yine toplu ulaşıma binemiyor. Toplu ulaşımda öyle acıklı sahnelere şahit oluyorum ki insanın yüreği dağlanıyor. Yazık, zulüm artık bu…

Bu gidişle uzmanların da söylediği gibi kış aylarında korkarım dördüncü dalga yine ufukta görünüyor. Kendi vatandaşını yabancı turiste peşkeş çeken, aşağılayan zihniyet ile ‘aç kapa korona’ ile yol almaya devam!