Müjdeler olsun! Ülke dışından getirilerek çimento fabrikalarıyla yakma tesislerinde enerji üretimi için kullanılan çöpler, “yerli ve milli” çöplerimizle birlikte yakılacaklar. Yarısı “dış güçler”den yarısı da “yerli ve milli” olacak...

Çevre ve Şehircilik Bakanı’nın yalancısıyım, diyesiymiş ki, “Her türden atığı yakarak enerji üreten şirketler dahil ham maddesi atıklar olan şirketlerin yıllık ‘ham madde’ ihtiyacının yarısının iç piyasadan karşılanmasının zorunlu hale getirilecektir...”  Uzun yıllardır ‘geri dönüşüm’ iddiası ile getirilen atıkların neredeyse tamamı, enerji şirketleri ile çimento fabrikalarında yakılıyor.

Dünyanın çöpçüsü ve çöplüğü yapıldık; kâr çok büyük olunca... Hani sırf kıta Avrupa’sından, İngiltere’den olsa neyse. Irak, Tunus, Tayland gibi ülkelerden bile atıklarını ithal ediyoruz. Halkı ve çevreyi zehirlemişler kimin umurunda ki?

“Sıfır atık iddiası”nda bulundular; bu atık ithalatını perdelemek için kullanılan bir algı operasyonuydu. 2017’de sıfır atık söylemleriyle birlikte her türlü atık ithalatı da başlatıldı! Denetim yok mu? Var elbette: Sadece bu atıkların nakilleri sırasında...

Avrupa’nın, İngiltere’nin, Irak, Tunus, Tayland’ın kimyasal, sanayi, otomobil lastikleri, pil, kurşun asit yol verme akümülatörleri, bataryalar, hurdalar, plastikler ve benzerleri gibi birçok atığını ithal ediyoruz. Elbette yasadışı giren tehlikeli atıklar, nükleer atıklar da var bunların dışında. Ayrıca gemi sökümü nedeniyle giren tehlikeli atıklar. Gemi söküm sanayicileri, kendi kurdukları dernekleri aracılığıyla ithal ettikleri tehlikeli atıkları denetliyorlar; ne dersiniz buna?

Gaziemir’de varlığı tespit edildikten sonra Çevre Bakanlığı, İzmir Valiliği ve Çevre İl Müdürlüğü’nce yedi yıl boyunca gizlenen radyoaktivite bulaşıklı atıkları kim yasadışı yollarla soktu ülkeye? Eğer, en az bakan düzeyinde çok güçlü siyasiler ve işbirlikçileri olmasa bu atıklar ülkemize girebilir miydi? Hele hele İzmir’in orta göbeğinde işlenip, toprağa gömülebilir miydi? Devlet bunların yanıtlarını mutlaka biliyor olmalıdır. Bilmiyorsa felâket daha da büyük demektir! Girişler hâlâ devam ediyor demektir bu.

“Dış güçlerin” bertaraf edemediği her sınıftan atıklarını ithal ediliyor, enerji üretiliyor ve çok büyük paralar kazanılıyor; iş bilenin...

Avrupa Birliği ülkeleri, yakma tesislerinin kapatılması için müthiş teşvikler veriyorken, Türkiye’de “dış güçler” in şirketleriyle veya onların işbirlikçileriyle yakma tesisleri yapılıyor. Ülkemizdeki çimento fabrikaların çoğu “dış güçler” in sermayesine ait. Bunlarda tehlikeli atıklar yakılarak enerji üretiliyor. Hem tehlikeli atıklardan hem enerji üretiminden hem de çimentodan kâr üzerine kâr... Neyse ki, bu ülke bizim, çimento fabrikaları ve tehlikeli atık bertaraf tesisleri İtalyan sermayesinin!

Atık yakma tesisleri ve çimento fabrikalarında yakılan her üç ton atıktan, yaklaşık bir ton kül olur. Bu tesislerden havaya karışan ağır metal ve kalıcı organik kirleticiler, yüzlerce kat daha fazlası uçan küllerle ekosisteme yayılmaktadır. ABD’de yapılan araştırmalar sonucu, havadaki cıva emisyonunun yüzde 39’unun atık yakma tesislerinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Cıva, ekosistemde besin zincirine ve biyo-birikime katılan metil cıvaya kolayca dönüşmektedir. Dünya çapında havaya salınımda yakma tesisleri tüm manganez salınımının yüzde 21’ine, kurşunun yüzde 20.7’sine, antimonun yüzde 19’una, kalayın yüzde 15’ine ve de selenyumun yüzde 11’ine kaynaklık etmektedir. Yayıldığı bölgede hem hava yoluyla hem de yediğimiz besinler yoluyla vücudumuza giren ve kanserojen olan ağır metallerin en zehirlileri olan dioksinler ve furanlar, atıkların yakılması sonrası oluşmaktadır.

Evet, artık öyle meydanı boş bulamayacaklar(mı?), atıkların yarısı mecburen “yerli ve milli” atıklardan olmak zorunda!