Geçtiğimiz hafta gazetenin manşetlerinden biri psikolojik destek alanların sayısının arttığı yönündeydi. Her zamankinden daha mutsuz ve öfkeli olduğumuz söyleniyordu haberde. Sosyal medyanın bilgi bombardımanı, hayatımızdaki belirsizliklerin artması, şiddet vakalarının çoğalması ve psikolojik şiddetin de artması terapiye duyulan ihtiyacı da arttırıyor, çift terapileri artarken maddi zorluklar nedeniyle terapiye gidemeyenler kendileriyle zorluklar içinde baş başa kalıyorlardı.

Epey zamandır psikoloji üzerine kafa yoruyorum. Kendimi anlamanın yanında başkalarının davranışlarını anlamak, davranışların altında yatan sebepleri görmek, özgürleşme ve özgürleşememe, öfke, korku, kaygı gibi durumların ana kaynaklarına inmek ilgimi çekiyor. Kendimizle yüzleşmeye cesaret ettiğimizde kendimizdeki değişim ile birlikte hayat da bize farklı deneyimler sunmayı ihmal etmiyor.

Psikolog veya psikiyatriste gitmenin “delilik” olarak yorumlandığı ülkemizde ise son yıllarda bu algının biraz daha yıkıldığını düşünsem de yine de çok rahat konuşamadığımız, fiziksel ihtiyaçlardan fırsat bulunup da rahatlıkla ilgilenemediğimiz bir alan burası. Öyle olunca da psikoterapi odalarında geçen diziler, bir günde yepyeni bir hayat vadeden kitaplar ilgi görüyor. Belki kimse farkında olmadan onların hayatlarını değiştirme dönüştürme ihtiyacını karşılamaya dönük bir çaba oluyor.

Edebiyatın en güzel dönüşüm alanlarından biri olduğunu düşünürüm. Çünkü edebiyat yazanı da okuru da dönüştürür. Karakterlerin başından geçenler içimizdeki bazı yerleri, belki gizli kalmış ve bastırılmış, farkında olmadığımız duygularımızı tetikler ve okudukça dönüşür insan. Dostoyevski’nin insan doğasını, insanı nasıl çözümlediğini okurken fark etmiş, okumadıysanız birilerinden duymuşsunuzdur.

Tüm bu psikoloji, kişisel gelişim ve edebiyat üçgeninde Klinik Psikolog, Psikoterapist, Psikodrama Terapisti ve Eğitmeni unvanlarını taşıyan Dr. Psk. Yeşim Türköz, uzun aralıklarla yayımladığı Büyü Dükkânı serisinde masal tadında, berrak, bir nevi psikoterapi öyküleri diyebileceğimiz öyküler anlatmaya devam ediyor. Derin karakterlerle karakterlerin başından geçenleri anlatmak yerine onların yolunu bir dükkândan geçiriyor. Buraya gelenler istedikleri şeyi söylüyorlar; her şey satın alabilirler ancak bunun karşılığında para değil dükkân sahibinin istediği bir şeyi bedel olarak ödemek zorunda kalıyorlar. Tabii, ödeyip ödememek onlara kalmış. Burada dükkân sahibiyle konuşurken de sanki bir terapi odasındaymış gibi gerçek isteklerinin ya da istedikleri şeylerin sonuçlarının neler olabileceğine ve hayatlarına dair birtakım farkındalıklar kazanıp dükkândan ayrılıyorlar. Bir nevi büyülü bir dükkân…

Serinin üçüncü kitabının – Büyü Dükkânı Üçüncü Bahar- arka kapak yazısında “O çok istediğiniz şey midir gerçekten istediğiniz?” yazıyor…

Yeşim Türköz’ün önceki kitaplarından haberdardım ancak onları okumamıştım. Epsilon Yayınevi’nden çıkan kitap bana ulaştığında kitaba başlayıp çabucak bitiriverdim. Dediğim gibi berrak bir dille masal tadında yazılmış bu kitabı okumak kolay ama bahsedilen konular okurun hayatı üzerinde düşündüğünde ona yeni kapılar açabilir. Çok temel ve çok sık rastlanan konular var kitabın içerisinde. Bunu bir psikoloğun kaleminden çıkmış metinlerden okumak da önemli. Dolayısıyla bu okuduklarınız sizde belli duygu ve düşüncelerinizi tetikleyebilir, sizin dönüşüm yolculuğunuzun başlangıcı olabilir. Bu durum bu zorlu zamanlarda, psikolojik desteğe ihtiyacın daha da arttığı bu dönemde size daha da iyi gelebilir.