Bütün insanlığın vazgeçilmez gündemi olan İnsan hakları 1948'de, BM Genel Kurulu'nun Paris'te yapılan 183. oturumunda kabul edilen 30 maddelik  çok önemli ve geniş kapsamlı bir bildirilir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin yayınlanabilmesi için verilen mücadelenin temelinde, insanın düşünebilen bir varlık olması yatmaktadır. Düşünce, insanı insan yapan en önemli değerlerden biridir. Bu nedenle, “yaşama hakkı”ndan sonra gelen en önemli hak, “özgür düşünme” hakkıdır. Ne yazık ki günümüzde bazı ülke yönetimleri hala düşünceden korktuğu için düşünce özgürlüğüne tahammül edemiyor. Yasaklar üzerine yasaklar getirmeye çalışıyor. 

İnsan hakları kavramı 18. yüzyıldan itibaren hem ulusal hem de uluslararası alanda tartışılmaya, ulusal ve uluslararası hukuki metinlerde yer almaya başlasa da, bu hakların doğrudan hükümetlerin dış politika gündemlerine girmesi 20. yüzyılın son çeyreğinde kendini göstermiştir. Günümüzde insan haklarına saygı nerdeyse tüm hükümetlerin programında yer alan bir ilke olmanın ötesinde, ulusal kimliğin bir değeri olarak da önem taşıyor. Türkiye de dahil olmak üzere pek çok ülke temel dış politika konularından biri olarak insan haklarını sayarken sadece bir faaliyet alanı belirlememekte, aynı zamanda “nasıl” bir devlet olduklarını da uluslararası topluma beyan etmektedir. Fakat sorunlu nokta bu beyanın pratiğe dökülmesidir. İşte tam da burada Türkiye'yi yöneten AKP iktidarının insan haklarına bakışı oldukça sorunlu, çelişkilerle dolu olmasından dolayı, uluslararası arenada eleştirilere neden olmaktadır. 

Uygulamada her bir devletin icrasındaki farklılık aslında bir değer olarak insan haklarının her biri tarafından nasıl farklı yorumlandığının da göstergesi olabilmektedir. Bu farklılığı ortaya çıkaran önemli ikilemlerden biri evrensellik/ kültürel görelilik ikilemidir. AKP’nin insan hakları algısının kültürel görelilik üzerinden şekillendiği iddia edilmektedir. AKP’nin dava olarak tanımladığı “Yeni Türkiye”nin inşasında insan haklarının, ya da ne tür bir insan haklarının “yeni kimlik”in bir değeri olup olmadığına bakmak lazım. Bu bağlamda Türk Dış Politikası AKP'nin siyasi islam anlayışı nedeniyle akıllara Türkiye Ortadoğululaşıyor mu? Sorusunu getiriyor. Bazı görüşler bunu desteklese de siyasi İslam, Anadolu coğrafyasının dokusuna asla uymuyor. Çünkü Anadolu'nun yüzyıllardır çok kültürlü bir yapıya sahip olmasından dolayı coğrafyanın İslam anlayışı, Ortadoğu coğrafyasından daha farklı bir anlayışı ortaya koymaktadır. Yine  'sabit yaz saati uygulaması'nın hiçbir toplumsal temeli olmadan bazı enerji şirketleri için kar amaçlı bir uygulama olduğunu söyleyen Elektrik Mühendisleri Odası, enerji tüketiminde yüzde 7’lik bir artış olduğunu belgelerle ortaya koymuştu. Bu konuya da İslami bir gerekçe gösterilmesi tepkilere yol açmıştı. Bu ve buna benzer bir çok uygulama diğer yandan insan haklarını da olumsuz yönde etkiliyor.

Son yıllarda AKP iktidarınınTürk dış politikasında, geçmişinde olmadık bir şekilde, Ortadoğu bölgesi öne çıkmıştır. Bugün Türkiye'de islamcılığın sınırlarına bakacak olursak, bu sınırlar dogmatizm, bariz bir militarizm ve kendi pozisyonunu sorgulamayan elitist bir bilinçten ibarettir diyebiliriz. Uluslararası Af Örgütü’nün Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da insan haklarının durumunu izlediği yıllık rapordaki bazı gözlem ve tespitler, AKP iktidarının yönetim anlayışı ile paralellik gösteren çarpıcı örnekler yer alıyor. Örneğin Mısır, İran ve Suudi Arabistan’da muhaliflere ve sivillere yönelik baskılar ciddi biçimde yoğunlaştığına dikkat çekiliyor. Bugün Türkiye'de  aynı şekilde AKP muhaliflerine baskı ve zulümün artması tesadüf mü? örneğin Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda Suudilerce öldürülmesine  Erdoğan'ın söylemlerindeki  değişim bu durumun en çarpıcı örneklerinden sadece birisi. Burada bırakın insan haklarını, bazı çıkarlar karşılığında can güvenliğinin bile olamayacağını göstermiştir.   

EN GENİŞ ANLAMDA İNSAN HAKLARI 

En geniş anlamda insan hakları; her türlü emperyalist işgale, baskıya, sömürüye ve şiddete karşı direnen  insanlığın, ulusal, toplumsal ve sınıfsal haklarıdır. Ulusal, toplumsal ve sınıfsal içeriği boşaltılmış; tamamıyla bireyciliğe, etnik milliyetçiliğe, cinsiyetçiliğe dayandırılmış bir insan hakları mücadelesi, ancak ve ancak emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek ve onun değirmenine su taşıyacaktır Bugün “ileri demokrasi” nutukları atan AKP iktidarı döneminde, başta yaşam hakkı olmak üzere, temel insan hak ve özgürlükleri alanında ülkemiz tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Yargın bağımsızlığı ve adil yargılanma süreci zedelenmiş, ülkemiz adeta açık cezaevine dönüştürülmüştür. İfade özgürlüğü yerlerde sürünmekte, cumhuriyet tarihinin en ağır dönemi yaşanmaktadır. Gazeteciler, avukatlar, milletvekilleri, öğretim üyeleri, siyasetçiler, sendikacılar, öğrenciler, aydın ve yazarlar neyle suçlandıklarını bilmeden cezaevlerinde tutulmaktadır. Toplantı ve gösteri hakkı engellenmeye ve cezalandırılmaya devam ederken, örgütlenme özgürlüğünde ilerleme sağlanamamıştır. Din ve vicdan özgürlüğü sorunu devam etmekte ve tam bir ayrımcılık örneği sergilenmektedir. Bugün “ileri demokrasi” nutukları atan AKP iktidarı döneminde, başta yaşam hakkı olmak üzere, temel insan hak ve özgürlükleri alanında ülkemiz tarihinin en karanlık günlerini yaşamaktadır. Devletin sorumluluğu ise; Tüm vatandaşları için insan olmanın onuruna yakışan yaşam standartları sağlamak ve onları haksızlıklara karşı korumak olduğunun bir kez daha altını çizmek istiyorum. Ünlü Fransız düşünür  Montesquieu'nün dediği gibi; "Bir tek kişiye yapıIan haksızIık, bütün topIuIuğa yöneImiş bir tehdittir."