Biliyorsunuz son bir yıldır tramvay projesi İzmir'in gündeminde. Şehrin Göztepe yakasından pek ayrılmadığım için tramvayın ilk etabı olan Karşıyaka bölümünü deneyimleme şansım olmamıştı. Ancak şimdi F.Altay-Halkapınar hattı yolculu ön işletme seferlerine başlayınca deneme ve izlenimlerimi aktarma imkanım oldu. Bu yazıyı yazmadan önce 3-4 kez tramvayı Göztepe - Alsancak arasında kullandım. Tabii sırf gözlem için değil ulaşım ihtiyacımı da tramvay ile gidermek adına yaptım bu yolculukları.

Tramvay hem eleştiriyi hem de övgüyü hakkediyor.

Önce eleştirilerim...

Proje başladığı andan itibaren taşeron hoyratlığı ve belediyenin denetimsizliği hemen hemen her noktada bu kentte yaşayanları mağdur etti. Proje, M.Kemal Sahil Bulvarı'na geldiğinde bisiklet yolu ile inşaat alanı arasına güvenlik amaçlı plastik kırmızı beyaz bant bile çektiremedik. Daha bir çok basit uygulamayı saymıyorum bile. İlgili yazışmalar, şikayetler ve fotoğraflar hala mevcut. Ta ki ne zaman sahil düzenlemesi ile eş zamanlı ilerleyen çalışmalarda Göztepe Üst Geçidi'nin oraya çim serilmeye başlandı o bant o zaman çekildi. "Çimlere basma!" Anladık ki insan sağlığı çimlere basılması kadar değerli değil. En azından taşeron öyle düşünüyor, belediye de "sen ne yapıyorsun?" diye sormuyor.

Çimlere zarar gelmedi ama sahil düzenlemesi sırasında bir çok bisikletli güvenlik önlemleri yeterince alınmadığı için düştü yaralandı. Dökülen kaba betonlardan çıkan demirlerin, düşen birilerine saplanmadığı için şükrettik. Bunların hepsinin sosyal medyadaki bisiklet kullanıcılarının oluşturduğu gruplarda resimleri, yazışmaları mevcut. Unutmadık.

Öte yandan tramvay F.Altay Meydanı'ndan sahil bulvarına çıktıktan sonra Konak Pier'e kadar "yeşil alan" olarak nitelendirilen alandan gidiyor. Bu durum ne demokratik ulaşım hakkına ne de şehirlerde demokratik alan paylaşımına uyan bir durum değil. Ulaşıma dair bir unsur otomobiller ile aynı yolu kullanmalıydı. Tramvay, 3 şeritli sahil bulvarının en sağ şeridinden ilerlemeliydi. Yeşil alandan gitmesi yayaların alanından çalmaktır.

F.Altay Meydanı'ndan Konak Pier'e kadar kabaca 6m genişliğinde ve 10 km lik bir mesafeyi düşündüğünüzde yaklaşık 6 dönümlük yayalara ait olan yeşil alan ulaşıma aktarılmış oldu. Şimdi "ama alan hala yeşil çimlendirildi çünkü" diyenler olacaktır. Kullanım açısından baktığınızda orası artık bir yol ve yaya kullanımına kapalı. Otomobilleri mağdur etmeyen, ulaşım deyince otomobillerin hareketini önceleyen bakış açısını burada da yenemedik anlayacağınız.

Tramvay için yapılan tanıtım filmlerinde tramvay ilerledikçe yoldan arabalar eksiliyordu hatırlarsınız. İşte o tramvay 3 şeritli sahil yolunun bir şeridini kullanmalı ve 3 şeritten iki şeride inen yolda ilerlemeye çalışan araç sahiplerini toplu ulaşıma katarak onların araçlarını yoldan bir bir eksiltmeliydi. Videoda ulaşımın bir unsuru olan bisikleti de göremedik. Olmadı...

Gelelim tramvayın İzmir'e katkılarına ve övgüyü hakkeden yanlarına.

Yukarıdaki eleştiriler tramvayın Konak Pier'e kadar olan bölümü için. Bu noktadan sonra tramvay Halkapınar'a kadar demokratik ulaşım hakkına ve alan paylaşım ilkesine uygun ilerliyor çoğu yerde. Özel aracı ile yolculuk yapmak isteyenlerden bir şeridi alıyor. Kavşaklarda geçiş önceliğine sahip. İşte bu demokratik bir yaklaşım. Demokrat İzmirliler de tramvay sayesinde şehirde alan paylaşımının doğru hali ile tanışmış oldu.

Biliyoruz ki yetki ve icraa makamında oturan çoğu kişi ve halkımızın büyük çoğunluğu "ulaşım" deyince trafikten bahseder. Oysa trafik ulaşım sorununun sonucudur kendisi değildir. Ulaşım metal kutuların değil insanların A noktasından B noktasına hareketi demektir. Bu tercih demokratik alan paylaşımı ilkesi doğrultusunda organize edilir. Otomobil ile, toplu ulaşım ile, bisiklet ile ya da yaya olarak hareket ulaşımın 4 ana eşit unusurudur, her biri bir ulaşım tercihidir. Bu tercihlere ait alanları şehre yayarken otomobile dayalı bakışın izlerini her yerde görürsünüz. Otomobil el üstündedir ve bu genelden yerele tüm kamu kuruluşlarının refleksidir Türkiye'de. Tramvay bu noktada Konak'tan sonra aksini başarıyor ve gayet demokratik bir yerde duruyor.

Öncelikle "yolculu ön işletme" kavramı bize tramvayın aslında şu anda yavaş ve temkinli bir deneme safhasında olduğunu anlatmalı. Normal işletmeye alındığında tramvay biraz daha hızlanacak ve sefer sıklığı artacaktır.

Her seferinde (gece/gündüz) Göztepe İskelesi'nden Alsancak Hocazade Camii'nin oraya 25 dk da ulaştım. Bu harika bir süre, müthiş zaman, enerji ve çevre kazanımı demek. Aynı mesafeyi benim tramvaya bindiğim saatlerde otomobil ile gitmeye kalksanız park yeri arama, park etme süresi ve indiğim durağa yürümek ile birlikte yaklaşık 45 dakikanızı harcardınız. Üstüne bir de çevreye verdiğiniz zarar vb bir çok olumsuz unsuru da beraberinizde taşırdınız.

Tramvayın normal işletmeye geçmesi ile birlikte trafikten eksilecek olan otobüslerin çevreye katkısı da çok önemli. Bu araçlar dizel yakıt kullanıyor ve motor hacimleri sebebiyle en üst seviyede kirletici araç sınıfındalar ( uygun emisyon değerindeler demeyin o limitleri belirleyen otomobil firmalarıdır)

Her zaman yetişkinlerin eğitilmesinin zorluğundan/gereksizliğinden ve yetişkinlerin ancak zorlayıcı önlemler ile kurallarla ve doğru olana yöneleceğini düşünmüşümdür. Bu batıda da böyledir. Çünkü yetişkinler tercihlerini kolay kolay değiştirmiyor. Tramvayın da bu anlamda İzmirlilerin ulaşım tercihlerine zorlayıcı olumlu bir etkisi olacağını düşünüyorum.

Tabi tek başına tramvayın İzmir'i kurtaracağını düşünmek biraz saflık olur. Projelendirilmiş Narlıdere - F.Altay metro hattı, Üçyol - Tınaztepe metro hattı mutlaka bir an önce olmalı. Keşke yerel yönetimimiz tünel açıp araçların geçişini kolaylaştırmak yerine o kaynağı metro hatlarına aktarsaydı. Çünkü yol yaparak trafik sorununu çözen bir şehir yok ve bu pratik olarak da mümkün değil. Aksine daha fazla yol daha fazla otomobil demek.

Şehrin ulaşımından sorumlu kişilerinin yeni yol, tünel, üst/alt geçit yatırımlarını planlamayı durdurup tüm bütçeyi toplu ulaşıma aktarmasından yanayım. Çünkü her yıl yapılan "en yaşanılır şehirler" sıralamasına baktığınızda orada "otomobil ile şehir içinde en rahat seyahat edilebilen yer" diye bir kriter yok. Yaşanabilir şehir ulaşılabilirlik ve erişilebilirlik kriterleri içeriyor. Yaya alanlarının genişliği, bisikletli ulaşım altyapısı artık "yaşanılabilirlik" kriterlerinin önünde geliyor. Herkes için erişilebilir toplu ulaşım sistemine sahip, bu sistem ile her yere ulaşılabilirliğe sahip şehirler "yaşanabilir şehir" ünvanını kazanıyor.

İzmir için de en iyisini, uygar ülkelerde ne varsa en fazlasını talep etmeye devam edeceğiz.