"Dün

Sisam depremi,

İzmir sarsıntısı 2020

O bitmeyen 26 saniyeydi,

Ölüme teğet, diken üstünde,

Yoksa! Doğa öcünü mü alıyordu?

Göçükler, gündüzü karanlığa çevirmişti,

Yoksulluğun depremleri hiç bitmez miydi?

Oysa bir gün önce Cumhuriyet Bayramımızı coşkuyla kutlamıştık.

Sarstı, çok sarstı, bayraklar asılı kaldı..."

Böyle başlayıp devam ediyordu:

"30 Ekim 2020 günü 14.51 dolayında İzmir, Bayraklı, Manavkuyu'daydık. Yerden gümbür gümbür sanki yırtılma gibi sesler geliyordu. Kaçmaya çalıştılar, ancak ayakta bile duramıyorlardı. Televizyon, bardak, tabak havalarda uçuşuyor, bir sağa bir sola savruluyorlardı. Tam böyle savrulurken, bu kez Bayraklı Manavkuyu'ya ulaşan, burkucu yılan dalgaları (S), dikintileri çamaşır sıkar gibi sıkmaya başlamıştı. Yapılar S-dalgalarına dayanamayıp dikmeler kopmuş, üzerine bastıkları taban çökerken tavan, üzerlerine çökmeye başlamıştı.

'Kurtarın beni' diye öyle bağırıyorlardı ki sanki kırılan beton parçaları, demirler ile boğuşarak, dokuzuncu kattan savrularak, paldır küldür yere doğru düşerken, betonun un ufak olmasıyla ortalığa bir toz bulutu dolmuştu. Birdenbire karanlık, sağa sola kıpırdanılmayan kısılmışlığa, sessizliğe, aç susuzluğa girilmiş, kimisi üzerine düşen betonlar altında ezilmiş, parçalanmış, kimisi ağır yaralı can çekişiyordu. Bağırıyorlardı, seslerini duyan yoktu. Bir süre sonra sesleri kısıldı. Kimisinin ağzı burnu, gözleri toz ile dolmuş, soluk alamıyor, görmüyorlardı. Bu yapıları yapan mühendis olmayan kişi de iki torunuyla göçüntü altındaydı. Torunları ölmüş ancak o yaralı kurtulmuştu. Kınalı bamyaların yetiştiği Bornova Manavkuyu, Mersinli'yi yapılaşmaya açan belediye başkanlarının siyasilerin hiç suçu yok muydu?

Öyle bir 2020 ki, 'deprem der dışarıya çık; salgın der, evden çıkma!' Onlar isteseler de çıkamazlardı artık... Durum çok yıkımlıydı. Bu bir kırandı! Kimdi bu kırana yol açan?

Ta Sisam'dan 17 saniyede gelen deprem dalgaları mı? Bayındırlık yönetmeliği mi? Verimli tarım alanlarını yapılaşmaya açanlar mı? Çarpık çurpuk yapıları yapanlar mı? Denetlemeyen belediye mi? Toplumu yoksul bırakan tüzesiz aymaz yönetimler mi? Kimdi? Kim?

Sarsım dalgaları yapıya gelince, en duyarlı bilgisayarların bulamadığı yapı kusurlarını 26 saniyede bulmuş, yapıyı en güçsüz yerinden 3 saniye içinde yıkmaya çalışmıştı. İşte 'imar affı'na başvurup, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na kurtulmalık vererek, yapmacak yasal duruma getirilen yapılan paldır küldür çöküyordu.

Sarsıcı deprem dalgaları bile 117 kişinin ölmesine, 1035 kişinin yaralanmasına hüngür hüngür ağlıyordu. Dili olsa konuşsaydı;

'Nereden bileyim, sık sık uğradığım sulak, bataklık, kuş cenneti olan Meles çatalağzının, kınalı bamya, bal gibi şeftali, incir yetişen verimli tarım alanlarına yüksek yüksek, kötü yapılar kondurulduğunu? Nereden bileyim, Bornova, Meles çatalağzı (Mersinli, Bayraklı) Alsancak, Kahramanlar, Basmane, Gediz çatalağzını (Karşıyaka, Çiğli, Menemen) bir yapı ormanının kapladığını, nereden bilirdim, nerden?'

Depremin ne suçu vardı?

"Deprem İzmir'de değil, Manavkuyu'dan 78 km güney batıda, uzaktaki Sisam'da oldu. Sisam'ın 13 km kuzeyi, doğu-batı 70 km boyunca 2 metre 30 santim göçtü. Depremin büyüklüğü M7.0, İzmir'e ulaşma süresi 17 saniye, sarsma süresi 26 saniye, evleri göçertme süresi 3 saniyedir. Bu kadar uzak bir depremin, İzmir gibi Türkiye'nin aydınlık yüzü bir kentte Mercalli ölçeğine göre IX yıkıcılığında olması, Türkiye için bir ayıptır. Sisam'da bir evin yıkılan duvarının altında kalan iki öğrenci ölüyor, Bayraklı'da eski Halkapınar gölünü kurutarak üzerine yapılan 11 katlı yapılardan 17 tanesi göçüyor. Bundan utanç duymalıyız...'

'Sizi sayılara boğmak istemem, ancak özet olarak Bayraklı-Bornova ovası, yapılaşma için, bir bile bile cinayet alanıdır. Bu depremde yıkılmamış olması, İzmir depreminde yıkılmayacağının güvencesi değildir.'

-İzmir'i etkileyecek, İzmir içi ile yörüngesinde oluşacak M7.0 büyüklüğü dolayındaki depremin beklendiği yıl hangi yıldır?

"2081, bu yüzyılın sonu İzmir'de beklenen deprem yılıdır. Bunda sapma 5 ile 10 yıl önce ya da sonra olabilir. Ne var ki, bunun içinde İzmir kırığı belirsizliğini korumaktadır. Çünkü körfezin güney sınırından doğu batı olarak giden İzmir kırığı, çok seyrek aralıklarla patlamaktadır. Bu kimileyin 150, kimileyin 500, kimileyin 1000 yıl aralarla gerginliğini boşaltmaktadır. O nedenle uzun erimli kestirim, çözüm yolum yalnızca İzmir kırığına özgü yapılması için veri sayısı 4 ile kısıtlı olup yeterli güven vermez. Ne var ki yaklaşık 140 yıldır suskun olup, önceki süre eşik değerine erişmek üzeredir. (Bu mutlaka birkaç 10 yıl içinde deprem olacak diye yorumlanamaz.)"

***

Depremin oluş anından başlayıp, depremi yaşayanlar, göçme, kurtulma sırasında yaşananlarla devam edip depremin bilimsel yönünü dört bölümle anlatan 'Bayraklar Asılı Kaldı' kitabından alıntılardı buraya kadar okuduklarınız. Kuzeni olarak depremde benim ve ailemin de o gün yaşadıklarımızla ilgili duygu ve davranışlarımızın da yer aldığı kitabı kaleme almadan, depremden 2 gün sonra telefonla konuşmuştuk Ahmet Abi'mle… Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan'la. Kısa bir hal hatır sormadan, dertleşmeden sonra vaktini almamak için söze ‘İzmir depremi’ diye başlamıştım ki, hemen cümlemi kesmişti:

“Bu İzmir depremi değil, bu Sisam depremi. Eğer merkez Sisam açıkları değil de İzmir olsaydı, şu an 10 binlerde ölü sayısını konuşuyorduk.  Çok korktun biliyorum ama öp başına koy. Çünkü bu deprem 9 yıkım gücündeydi.” (Gölcük 11 yıkım gücündeydi.)

3 Ekim 2021 Cumhuriyet gazetesinde, "Prof. Dr. Ahmet Ercan'dan korkutan açıklama: Batı Anadolu en riskli yer" başlığıyla yer alan haberde milyonuncu kez uyarıyordu:

“Gerek oluşum sayısı, gerekse de gerginlik olarak şu anda Batı Anadolu ne yazık ki en riskli yer. Ayrıca deniz içi yanardağları da aktif halde.”

Sisam depreminden 12 gün önce Sözcü gazetesi'nde Mustafa Sarıipek haberindeki uyarısının gerçekleşmesinden duyduğu üzüntüyü, 'Bayraklar Asılı Kaldı' kitabında duygu ve bilimsel gerçeklerle irdeleyen Ahmet Ercan, İzmir için sonuçları dile getirmeye bile korktuğumuz İzmir kırığının yaratacağı deprem hakkında bir bilim insanı olarak uyarmaya devam ediyor:

"Bu durumda ne yapmalı? İzmir kentsel dönüşümle dağ ile tepelere taşınıp, eski verimli tarım alanları; Meles ile Gediz Çatalağzı boşaltılmalıdır. Orta, ağır hasarlı yapılar yıkılıp yerleri değiştirilmelidir. Gerçekler budur.

Yaşamak mı önemli, yoksa tarım alanlarındaki evinizde sürekli korkuyu yaşamak mı? Seçim sizin..."

Biz seçtik hocam. Yıkılan yerlere yeni evler yaptık, yapmaya devam ediyoruz. Değil taşımak, üstüne bir de yüzde 30 emsal artışı getirdik ki; sen sağ biz selamet. Şimdi gazetelerde haklı isyanını okuyoruz.

“Bir yerde kıran yaşanmışsa, yapılar göçmüşse aynı yer yeniden yapılaşmaya açılamaz… O bölgenin yasaklı alan ilan edilmesi gerekiyor... Orada kentsel dönüşüm olacaksa, Bayraklı'da değil Yamanlar'a doğru olması gerekiyor… Aynı yerlere tekrar deprem konutları yaparsak ikinci kez hata yapmış oluruz...”

“Depremde hasar görmüş, yıkılmış yapıların yerine yeni bina yapılamaz… Çünkü oradaki yapı yıkıldı ama zemindeki özellikler aynı duruyor… Deprem gören yerin taşıma özelliği düşer… Buna rağmen yüzde 30 emsal veriliyor... Eğer yüzde 30 emsal uygulanırsa, (Allah korusun) lafı da kurtarmaz… Diyecek söz bulamıyorum…"(egedesonsöz, Mehmet Karabel)

Bir sonraki kitabının başlığı da benden olsun Ahmet hocam: Tarih aptallar için tekerrür eder… Deprem değil, insanı insan öldürür!