Sabah elime bir kitap geçti. “80’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük”* sayfalarını çevirirken gerçekten çocukluğuma, gençliğime yolculuk yaptım. Bir kitap bizi zamanda yolculuğa çıkarabiliyor.

Lisede matbaa bölümünü okuyorum son senem, staj için Yenişehir semtinde Renk matbaasını buldular. Haftanın üç günü iş iki günü okulda olacağım. Çalışıyorum fakat sürekli çırak muamelesi görüyorum. Bozuluyorum ama iş öğreneceğim diye sesimi çıkaramıyorum. Sevdiğim bir usta var, bana iş öğretiyor. O dönem bütün gençler pop dinliyoruz. Bu usta sürekli Ahmet Kaya diye birini dinliyor. Bir sabah koşarak geldi hepimize kahvaltılık almış. Ben şaşırıyorum ama diğer çalışanlar,

“Hayırdır Ahmet Kaya yeni kaset mi çıkarıyor?” diye soruyorlar. Çırak bana dönüp ‘Yandık’ dedi. Ben anlamadım tabi… Bizimkinin ağzı kulaklarında… Kardeşim tamam sen mutlusun ama bize neden eziyet ediyorsun. Her öğlen beni ve çırağı çağırıp gidin sorun bakalım Ahmet Kaya’nın Resitaller 3 kaseti gelmiş mi? Tam yemek vakti, gidip gelmek on beş dakika kasetçiye soruyoruz,

“Gelmedi” diyor dönüyoruz, buz gibi yemek yiyoruz…

“Usta tahminen ne zaman gelir bu kaset” dedim.

“En erken önümüzdeki hafta gelir” dedi. Ustaya söylüyoruz.

“Bilmez o siz öğlenleri uğrayın” diyor.

İçimden; sana da, Ahmet Kaya’na da, kasetine de diyeceğim. Terbiyem ve işi öğrenme aşkım beni engelliyor. Usta da usta hani okulda öğrenmediğim her şeyi gösteriyor, öğretiyor. Ben iş basmaya başladım. Okulda arkadaşlarla konuşuyorum, üç ay olmuş matbaa makinesini görmeyenler var. Ben ofset, tipo, mücellithane dolaşıyorum. Bütün kart vizitleri, düğün, sünnet davetiyelerini basıyorum. Bir de şu Ahmet Kaya ve Resitaller 3 olmasa o kadar rahat edeceğim ki…

Bir sabah bizim usta elinde küçük bir kasetçalarla geldi.

“Hayırdır usta” dedim. Elindeki kahvaltılıkları bana ve çırağa uzatarak,

“Bu gün kaset gelecek hissediyorum” dedi.

Üç hafta oldu kaset ortalıkta yok. Kasetçi bile ümidi kesmiş. Ahmet Kaya kasetine bu kadar inanmıyordur. Şu ustanın nasıl beklediğini bir görseydi. Her hafta kaset çıkarırdı.

Sabah işe giderken kasetçinin önünden geçiyordum. Vitrinin her tarafına Ahmet kaya Resitaller 3 dizmiş, sevinçten gözlerim doldu. Bu işkence artık bitti dedim. Koşarak ustaya söyledim.

“Fırla iki tane al gel” dedi.

“Para” dedim.

“O beni tanıyor, matbaadan ustam gönderdi parasını cumartesi haftalık alınca verecekmiş” dedin mi sorun çıkarmaz”

Soluğu kasetçide aldım. Utana sıkıla, ağzımda lafı eveledim, geveledim. Kasetçi zekiymiş on dakika sonra anladı. İki kaset verdi. Ohhhhh dedim bu çile bitti. Ustam kasetin birini dinleyecekmiş diğerini koleksiyon olarak saklayacakmış. Küçük kasetçalarını çıkardı. Hepimiz başına toplandık. Dinlemeye başladı. Ağzını yüzünü buruşturmaya başladı. Kapattı dinlemedi, hepimiz şok.

“Bu gerçek resital değil, diğer albümlerden kayıt yapmışlar” dedi. Açılmamış kaseti bana verdi. Söylediklerinden o zaman hiçbir şey anlamamıştım. Ertesi gün gidip Resitaller 1 ve Resitaller 2 kasetlerini aldım. Ahmet Kaya dinlemeye başladım. İlk iki albümde Ahmet Kaya tüm şarkıları sadece bir saz ile çalıp söylüyor. Üçüncü kaset şimdiki tabirle kopyala/yapıştır yapılmış. Sizin anlayacağınız Resitaller 3 olmamış…

Hasan Hüseyin Korkmazgil ne güzel yazmış, Ahmet Kaya ne güzel söylemiş,

Yaprak döker bir yanımız, bir yanımız bahar bahçe…

*80’li Yıllarda Türkiye: Sazlı Cazlı Sözlük / Derya Bengi / Yapı Kredi yayınları - 2019