Öncelikle önyargılı olmadığımı belirtmek adına şunları söyleyerek başlamak isterim. Özellikle Japon diline, tarihine, düşüncelerine ve kültürüne ilgi duyduğum için son on yılda en fazla Japon edebiyatı ağırlıkta okuduğumu söyleyebilirim. Henüz Türkçeye çevrilmemiş yazarları veya henüz okumamış olduklarımı bir kenara bırakayım (okumadığım iki-üç kitaptır) Günümüz dünya edebiyatının en popüler isimlerinden birisi Haruki Murakami’dir. Kendisi gerçekten de iyi bir romancıdır ama daha fazlası hiç olmamıştır.

Shiga Naoya ile birlikte modern Japon edebiyatı başlamış, roman türünde ise Batı tarzda yaklaşımlarıyla Natsume Sôseki önemli eserler vermiştir. (Küçük Bey ile Ben Bir Kediyim), Junichiro Tanizaki (Anahtar, Nazlı Kar, Naomi) Modern öykücülüğün babası olarak da ünlü yönetmen Akira Kurosawa’nın filme uyarladığı, aynı zamanda bir kavram olarak da adından sıkça söz ettiren Raşômon öyküsünün yazarı Ryunosuke Akutagawa gösterilir. Özellikle de Akutagawa, bir sonraki Japon yazar kuşağını en çok etkileyen yazarlardan birisidir. Kimler bunlar diye soracak olursanız Dazai Osamu buna verilecek en iyi isimdir. Her iki isim de benzer çocukluk dönemlerini yaşamışlar, yaşadıkları toplum ve diğer insanlarla uyuşmazlık göstermişlerdir. Kaleme aldıkları eserlerde de karmaşıklık, karakterlerin toplum içinde sınırlarını zorlamaları benzerlik gösterir.

Dazai’ın çağdaşları arasında ilk Japon proleter edebiyatı örneği olarak gösterilen Yengeç Gemisi adlı romanın yazarı Kobayashi Takiji vardır. İkinci Dünya Savaşı öncesi birçok ülkenin komünizm tehdidiyle insanlara baskı kurduğu dönemden payını Japonya da almış, Dazai ve Takiji’nin döneminde sansür yasası çıkmıştır. Cinayet, kumar, eşcinsellik, aşk intiharları, ahlaksız, savurgan davranışlar vb. konularda ciddi anlamda bir sansür işlemiştir. Takiji de bundan nasibini alan bir yazar olarak, yasal olmayan Komünist Parti üyeliği ve emperyalist yayılma karşıtı olduğu nedeniyle tutuklandı ve gördüğü işkenceler sonucunda öldürüldü. Dazai, ona göre biraz daha şanslıydı. Komünizm macerası da Japonya’da en çok satan ve otobiyografik unsurlar taşıyan eseri İnsanlığımı Yitirirken’de anlattığı gibi kısa süreli bir heves olarak kalmıştır. Fakat kendisi aynı zamanda sansür yasasında da belirtilen konularda yazmış, yine sansür yasasında geçen ve o dönemde popüler olan çifte intihar girişimlerinde bir kaç kez bulunmuş, ancak beşinci intihar girişiminde başarılı olmuştur. (Elbette Akutagawa etkisi de bu nedenlerden birisidir.)

İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’nın yaşadığı yıkım ve ülkenin değişimi sonraki kuşak üzerinde etkili olmuştur. Japonya’ya ilk Nobel Edebiyat Ödülü’nü getiren Yasunari Kawabata’nın eserlerinde savaşın etkileri görülmektedir. Yine kendinden yaşça küçük olmasına rağmen kendisine yakınlık duyduğu ve yine Nobel Edebiyat Ödülü’ne bir kaç kez aday gösterilen Yukio Mişima bu dönemin önemli isimleriydi. Mişima, daha gelenekçi, imparatorcu ve buşido öğretisini yazarlığıyla harmanlamış bir yazar olduğu için Japonya için tehlikeli bir yazardı aynı zamanda. Mişima’yı, düşüncelerini ve savunduklarını anlamak için kendisine özgü bir çalışma yapmak daha uygun olur, çünkü yaşadığım toplumun tarihine, geleneklerine, kültürüne ve düşüncelerine hakim olmak gerekir. Mişima’nın Nobel alamaması da çoğu yorumcu tarafından anlaşılamayan düşünceleri yüzündendir fakat en yakınındaki Kawabata bu ödülü alabilmiştir. Mişima’nın 1970 yılındaki sansasyonel intiharının ardından iki yıl sonra Kawabata’nın gizemli intiharı ile hem bu dönem, hem de Japon edebiyatında sık görülen intihar eden yazarlar kuşağı sona ermiştir. O kuşaktan bugüne gelenler arasında (93’te ölen Kōbō Abe dışında) gençliğinde Mişima gibi imparatora bağlı olan ve 1994’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan bir başka Japon yazar Kenzaburo Oe’dir. (2017’te Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan Japon asıllı da olsa bir İngiliz olan Kazuo Ishiguro’yu dahil etmenin doğru olacağını sanmıyorum.)

Görüldüğü üzere şimdiye kadar Nobel Edebiyat Ödülü’nü kazanmış iki Japon yazar çıkıyor karşımıza. Japonya içinde önemli ödüllerden birisi sayılan Akutagawa Ödülü’nü bu yazıda geçen isimlerden yalnızca Kenzaburō Ōe alabilmiştir.

Haftaya son döneme bakmayı sürdüreceğiz.