Bilinmez, şimdiye kadar kendi ussal düşümüzde yara alsak da hep bir şekilde kurtulduk ve var olduk. Hollywood sinemasının her sene mutlaka gündeminden düşürmediği bir kıyamet senaryosunda insanın nasıl kurtulduğunu anlattı. İnsanın doğa ile savaşında bir kez daha ayakta kalmayı kalabildi dediğimiz filmlerin finallerinden mutlaka bir ders alarak ayrılıyordu insanoğlu.

“Küreselleşmiş” insana küreselleşmekte olan Corona’nın dersi nedir acaba?

“Küreselleşme”, ekonomi-politik bir terimdir, insanın diğer insan karşısındaki köleliğinin süslü laflarla anlatımıdır. Malların ve sermayenin serbest dolaşımı için, kölelikten bir tık ötede yaşayan insanların alın teridir.

Yoksa, ortak insani değerlerin küreselleşmesi falan değildir, insan haklarının dünya genelinde uygulanması değildir.

Küreselleşme, sosyal motivasyonu sağlayacak kadar hukuk ve adalettir, ölmeyecek kadar ekmek, üretim kademelerinde veya sistem devamında nitelikli olduğun düşünülürse, kaybetmekten korkacağın kadar verilmiş bir yaşam.

Bilgi de küreselleşmemiştir, bu da kandırmacanın başka bir ayağıdır, sistemin çeşitli kademelerdeki marabalarının ürettiği bilginin izin verildiği kadarı ile dijital dünyada paylaşılmasından öte değildir; ki bu da bütünsel bilgi değildir, bütünsel olmayan ise bilgiden öte görüştür.

Yüzyıllardır, insanın doğa ile savaşından bahsedilir; düalist bir bakış açısıyla doğaya pek de ait olmayan insan ile doğanın muazzam gücü ile savaşıdır bu. İnsan doğaya hükmettiğini düşünür her gelişim sürecinde ve tüm bu olguyu bir iktidar mücadelesi olarak görür.

Akıl gerçekten doğanın karşısında mıdır?

Corona virüsünün en çok etkilediği ülkelerden birisi olan İtalya’nın bloklarından müzik sesleri yükseliyor.

Çin, virüsle mücadelesini belirli bir noktaya taşımasının ardından İtalya’ya destek ekibi gönderiyor.

Sağlık sistemindeki acımasız politikasıyla ünlü Amerika Birleşik Devletleri ücretsiz corona testleri yapacağını duyuruyor.

Türkiye’de, sadece ve gerçekten bilim insanlarından kurulu bir bilim kurulu ile erken önlemler alınıyor.

Yani, birlikte motivasyon, birlikte bilgi ve bilim, birlikte ve herkes için sağlık ile mücadelenin mümkün olabileceğini öğreniyoruz.

Yani, yoksulluğu ve yoksunluğu bitirmeden, insanlara yetecek kadar, doğa ile barışık bir hayat anlayışı olmaksızın doğayla mücadele etmeye dayalı küresel intihar politikasının yerine insanca, eşit, doğayla barışık bir yaşam koymadan varlığımızı devam ettiremeyeceğimizi öğreniyoruz.

Doğa küçük dokunuşları ile varlığımızı terbiye edebilecek mi?

Yoksa köprüden önce kaç çıkışımız kaldı?

Corona’nın dersi bu mu? Bunu gerçekten öğrenebilecek miyiz?

İtalyan tarihçi ve düşünür, Carlo M. Cipolla, Neşeli Öyküler kitabının sonunda Aptallığın Temel Yasalarını yazar ve insanları 4 ana sınıfa ayırır; aptal, saf, haydut ve zeki insanlar. Zeki insanlar kendilerine ve başkalarına fayda sağlayanlar; haydutlar, kendilerine fayda sağlarken başkalarına zarar verenler; saflar kendilerine zarar verdikleri halde başkalarına fayda sağlayanlar; aptallar ise hem kendilerine hem de başkalarına zarar verenlerdir.

“Aptal olmayanlar her zaman aptalların zarar potansiyelini küçümser. Özellikle de aptal olmayanlar herhangi bir yerde, herhangi bir durumda, aptal bireylerle ilişki kurmanın ve/veya onlarla bir araya gelmenin kaçınılmaz olarak pahalıya mal olan bir yanlışa yol açtığını sürekli unuturlar.”

Ne dersiniz; Corona ile mücadale ederken büyük bir çoğunluğun kazandığı saflık ve zekilik, mücadele bittiğinde haydutluğa ve aptallığa dönüşür mü?

Köprüden önce başka çıkış olur mu?