Birinci paylaşım savaşından yenilgiyle ayrılan ve dağılan Osmanlı İmparatorluğu, işgal ve iç savaşla  Anadolu coğrafyasına sıkışan halkları kaderine terk etmiş ve tüm tartışmalı alanlarına rağmen Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gelişen direniş, mevcut iktidar boşluğunu başarıyla doldurarak işgale karşı kurtuluş mücadelesini başarıyla noktalayarak yeni bir ülkenin kuruluşuna imzasını atmıştı.

Kurtuluş mücadelesinin ardından ülkenin yönetim şeklini tüm direnç ve kararsızlıklara rağmen Cumhuriyet olarak belirleyen kurucu irade, Türkiye Cumhuriyeti’nin birinci yüzyılına damgasını vuran bir hattı inşa ederek kolayca nihayete eremeyecek fakat bu coğrafya için yeni bir mücadeleyi de başlatmış oldu.

Aradan geçen neredeyse yüzyıla rağmen, halkın egemenliğine dayanan Cumhuriyet ve demokrasi mücadelesi, tüm gelgitleriyle devam ediyor. Fakat Cumhuriyetin birinci yüzyılı belki de kuruluş dönemindeki kadar tarihi bir konjonktür ile tamamlanıyor.

Cumhuriyeti ve kazanımlarını kabul etmeyen ve yok etmeye kararlı bir tarihsel tortunun 19 yıllık iktidarıyla kapanmak üzere olan birinci yüzyıl ya yeni bir tarihsel atılımla ikinci yüzyıla devrolacak ya da kuruluşun öncesindeki çöküş daha da sert ve tahrip edici bir şiddetle tekrarlanacak.

Felaket senaryolarına gerek yok, 19 yıllık gericilik döneminin ardından gelip dayandığımız noktada, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu imzasıyla Partinin 37. Kurultayı’nda açıklanan “İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi”nde tarif edilen hâl, yeterli bir durum değerlendirmesini temsil etmektedir.

“Tek Kişilik Saray Hükümeti’ Türkiye’yi 5 temel sorunla karşı karşıya bırakmıştır.

1. Demokrasi sadece kâğıt üstünde kalmıştır. Yasama, yargı ve medya bir kişinin vesayeti altındadır.

2. Ekonomik bağımsızlığımız tehlike altındadır. Vatandaştan toplanan vergilerin ve yapılan borçlanmaların büyük bir kısmı içerde ve dışarıda bir avuç çıkarcıya aktarılırken, milletimiz korkunç bir işsizliğe mahkûm edilmektedir.

3. Dış politikada, egemen güçlerin taleplerine boyun eğen bir Türkiye profili ortaya çıkmıştır.

4. Sürekli değişen eğitim politikalarıyla, Türkiye bilgi çağından koparılmıştır. Çocuklarımız eğitimde adeta denek olarak kullanılmaktadır.

5. Etnik kimlik, yaşam tarzı ve inanç eksenli siyasetle toplumsal barışımız derin yara almıştır. “Tek kişilik Saray hükümeti”, iktidarını sürdürmek için kamplaşmayı, kutuplaşmayı ve ayrışmayı çözüm olarak sürdürmektedir.”

Diğer yandan Cumhuriyetin İkinci Yüzyılı, geçmiş hata ve noksanları da giderecek bir yeniden kuruluş için büyük olanaklar sağlayan bir konjonktürde açılmaktadır.

Yüzyıllara dayanan eşitlik ve özgürlük mücadelesinin kadim coğrafyası olan bu topraklar, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılında geçmiş hata ve noksanların sorumlularından fikri ve maddi düzeylerde kurtulduğumuz yeni bir yaşamın filizlenmesine hazırdır.

Bu uzun girişin ardından, İzmir’in mevcut durumuna ve taşıdığı zorluk ve olanaklara geldiğimizde ise eş anlı olarak iki izleğe dikkat kesilmemiz gerekiyor.

Birincisi, tüm Türkiye’nin sorunlarıyla paralel olarak kentin ekonomik, siyasal ve aslında en geniş kapsamıyla toplumsal ve mekansal sorunları artık çözümün ertelenemeyeceği bir eşiğe dayanmış durumda. Ya sorunlar çözülecek ya da kent pek çok farklı başlıkla çökecek ya da çözülecek. Ayrıntıları ileriki haftalarda tartışmak üzere devam ediyoruz...

İkincisi, İzmir’in çok renkli ve çok sesli gençlik dinamiği ya mevcut sıkıcı ve bezdirici siyasal ve toplumsal mekanizmalarda öğütülemecek ve tezgaha sokularak bireyselleşecek ya da İzmir gençliği özgün halleri ve dinamizmiyle kendi yolunu açarak Cumhuriyetin İkinci Yüzyılına tarihsel damgasını vurarak yeni bir yaşamın öznesi olacak.

Bu iki izleğin kendiliğinden değil ama aynı zamanda kurulmamış da bir özgün akışta bir araya gelmesi için bir alanın açılmasına ve gençliğe yol verilmesine elzem derecede ihtiyaç var.

Bizim bu kapsamda işaret edebileceklerimizin elbette bir sınırı var, katkımız fikir belirtmekten ve sorular sormaktan öteye gidemez. Ötesi, İzmir gençliğinin ortaya koyacağı irade, fikirler ve hayallere bağlı.

Başlıktaki soru elbette hepimizin yanıtını arayabileceği, umut da endişe de barındıran bir gelecek arayışı.

Ancak sorunun muhatabı İzmir gençliğidir...

Gençler, Cumhuriyetin İkinci Yüzyılını inşa etmeye ve yönetmeye hazır mısınız?

Devam edeceğiz...