Hikaye 1940’lı yıllarda başlıyor. Hasan Yavaş, şehirden çok ama çok uzakta, ancak hususi araçla yaklaşık olarak iki saatlik şose yoldan ulaşılabilen Karabağlar sınırına yakın olmasına rağmen Gaziemir Aktepe’de bir fabrika kuruyor. Bu fabrika, hurdaları toplayarak, dönüştürerek kurşun üretmek üzerine iş tutuyor. Şehirden çok uzakta, gözden uzak bir yerde hurda aküleri, hurda sanayi ürünlerini dönüştürerek “İzmir’in hurda kralı” olarak anılmaya başlıyor.

Bu arada şehir büyüyor. Gaziemir, İzmir ile birleşiyor. Yeni yaşam alanları, okullar, yollar, parklar yapılıyor ve Anıttepe’deki Aslan Metal’e ait yaklaşık 70 dönümlük arazı şehrin ortasında kalıyor. Hasan Bey, 2000 yılında vefat ettiğinde dört kızına dönemin parasıyla 115 milyon lira bırakıyor. Bu para kızlar ve eşleri arasında 2007 yılında kamu tarafından duyulacak bir miras kavgasını başlatıyor. Bu kavga neticesinde Mustafa Irvana bir şikayet dilekçesi ile arazide “kurşun yapılması” öngörüsüyle alınan ve fakat radyoaktif atık olduğu düşünülerek toprağa gömülen bir kitleden bahseden şikayetini İzmir valiliğine sunuyor.

Ortalık hareketlenir, Valilik, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’na haber verir, TAEK’den gelen uzmanlar, ölçüm yayıp “tehlike sınırlarında değil” açıklamasıyla gider. Dönemin CHP İzmir Milletvekili Erdal Aksünger bu konuyu kamuoyuna duyuran ilk insanlardan olur. Bu sırada Aslan Metal, fabrikanın kapısına kilit vurarak kapatılır. 25 Mart 2011’de kurulan ‘yeni’ kurşun fabrikasının sloganı ise şu: “Geleneğimizi geleceğe taşıdığımız için gururluyuz…”

Fabrika sahiplerinin alanı öylece terk etmesinin ardından açılan davalarda, mahalleli ve EGEÇEP’in ısrarlı takipleri sonrası fabrika sahiplerine 5.7 milyon lira gibi döneminde total arsanın fiyatının neredeyse yedide biri kadar olan bir çevre cezası verilir. Davalardan beraat eden fabrika sahipleri cezayı da ödemezler. O dönem, İzmir Valiliğinin alandaki radyoaktif atıkları çevre etki değerlendirmesi (ÇED) bile yapmadan kaldırma girişimi yargı kararı ile durdurulur. ÇED dosyası hazırlandıktan sonra atıkların temizlenmesi işi taşeron bir şirkete verilir. Şirket hak edişleri alamadığı gerekçesiyle işi bırakır. Radyoaktif atıklar, o günden bu yana tel örgülerle çevrilen alanda hiçbir işlem yapılmadan bekletiliyor.

Nükleer atıkların İzmir’e nasıl geldiği, nasıl gömüldüğü olayların duyulmasının üzerinden geçen neredeyse 14 seneye rağmen hala bilinmiyor. Tespit edilen Europium 152 maddesi, doğada ve Türkiye’de bulunmuyor ancak nükleer santrallerdeki nükleer çubuklarda bulunuyor.

Uzmanların radyasyon yayılımının devam ettiği uyarısına rağmen insanlar kentin orta yerinde kalmış ve hiçbir önlem alınmadan duran araziye girip çıkabiliyor. Her yağmur sonrasında araziden dumanlar yükselirken, toprağın için için yandığı gözükebiliyor. Yanan topraktan çıkan dumanın halk sağlığı için olumsuz olduğunu düşünmemek saflık olur.

Mahalleler, mühendis odaları bu alanın kamulaştırılarak, atıkların bertaraf edilmesi talebini bir kez daha yeniliyor. En nihayetinde bir ailenin kazanç hırsları ve yanlış kararları nedeniyle insanların sağlıklarına bir tehdit var. Bu tehdidin önlenmesi ve sorumluların cezalandırılması işini düzgün yapması için o mevkilere gelen insanların sorumluluğudur.