Türkiye’de artık “sıkıntı büyük”. Her alanda sorunlar büyüyor, birikiyor ve yaşamın devam etmesini imkansız hale getiriyor. En temel insan ihtiyaçları karşılanamıyor, en temel toplumsal gereksinimler mümkün kılınamıyor. 19 yıllık AKP iktidarının evrildiği AKP-MHP ittifakı ve tek adam rejimi, on yıllardır sürdürülen düzeni sonuna ulaştırdı.

Düzenin temel düsturu; her şeyi sermaye birikimi için yıkmak, dümdüz etmek ve inşa etmekti, başardılar.

Sağlık, eğitim, tarım, gıda, ulaşım, kentleşme, kır politikaları ve daha onlarca başlıkta her şeyi sermaye birikimi için değiştirdiler, dönüştürdüler, yok ettiler.

Tüm bu dönüşümü gerçekleştirirken de devlet iktidarını ele geçirdiler…

Devlet iktidarını ele geçirdiler ama ellerinde bir tek devlet iktidarı kaldı; devletin elinde ise artık sadece tek adamın imzaladığı kağıtlar var. Kanunsuz ve gayrimeşru olan, suç belgesi niteliğindeki kağıtlar…

AKP-MHP ittifakına dayanan tek adam rejiminin karşısında ise neredeyse tüm ülkeyi temsil iddiasındaki geniş bir muhalefet cephesi var. Birbirlerine karşı değil, iktidara karşı siyaset yapıyorlar.

İlk yüzyılının sonunda neredeyse bir enkaza dönüşen ülkenin tüm sorunlarına dair konuşuyorlar, her kesimi dinliyorlar ve ülkeyi yönetmeye aday olduklarını cesaretle ifade ediyorlar.

Çok uzun yıllardır görülmeyen bir ölçüde, çok şaşırtıcı kentlerden ve toplum kesimlerinden destek de buluyorlar.

Türkiye’de neredeyse herkes, artık iktidarın tükendiğinde ve muhalefet cephesinin iktidar olacağında hemfikir durumda.

Sözün özü, Erdoğan dönemi kapanıyor; ilk seçimlerde,  şahsı seçimlere girsin veya girmesin, yeni bir Cumhurbaşkanı ile yeni bir iktidar kurulacak.

Tüm toplumsal sorunlara ve kesimlere değinen ve değen muhalefet, “sıkıntı çok ama sıkıntı yok” diyor. Üzerine bir de, “Sabredin, kafanıza takmayın, biz halledeceğiz” diye de ekliyor.

Peki Erdoğan’ın tek adam yönetiminin ülkeyi sürüklediği yıkım zaten ortadayken, halk yaşamını sürdüremez hale getirilmişken ilk seçimlerde Erdoğan’ın kaybetmesi kimin zaferi olacak? Kim kazanmış olacak?

Belki erken ve geniş konuşuyoruz ama halkın kazanması için mutlak olan bir koşula işaret etmek istiyoruz. Halk adına iktidara aday olanlar, kısa yollu çözümler ve düzenleme vaatleriyle yetinemezler. Türkiye’nin ikinci yüzyılda, tüm toplumsal alanları kapsayan bir yeniden kuruluş stratejisine ihtiyacı var.

Parti programlarında eklektik olarak yer verilen söylemlerin ötesinde, Türkiye’nin yeni bir hikayeye ihtiyacı var. Bilimsel, halkın katılımını başa yazan, laik ve demokratik bir hikayeye.

Yoksa sadece Erdoğan kaybetmiş olacak, düzen sürecek ve maalesef toplumsal yıkımın dibi yok…